Liyakat olsaydı Burak Oğuz aday yapılmazdı!

7 Şubat 2020 Cuma   07:58

Doğasıyla, tarihiyle, tatil imkanları, hala kirlenmemiş koylarıyla bir süredir gözde olan Urla’nın adı, 2019’un son günlerinde önce kayyumla, yeni yılın ilk ayında da ‘acele kamulaştırma’ ile ön plana çıktı. Kayyuma gerektiği/beklendiği kadar ses veremeyen Urla, bu yönetim biçimiyle ilişkilendirilen ‘acele kamulaştırmaya’ adeta yangından mal kaçırmaya benzetilen duruma itiraz ediyor mu, edebilecek mi? Çeşme-Alaçatı’da 178, Urla-Zeytineli’de 333 parselin turizm yatırımlarına tahsisi amacıyla Cumhurbaşkanlığı’nca alınan karara karşı hukuken durabilecek mi?

Urla deyince akla ilk gelen çevre avukatlarından Şehrazat Mercan’la konuştuk. Siyasi kimliği nedeniyle kayyumdan başladık, acele kamulaştırmadan çıktık.

Türkiye’nin dört bir tarafında çevre konularında davalar açarak, doğanın korunmasına yönelik savunuculuk yapan, Urla’da son 5 yıl içinde meydana gelen doğa ve yeşile yönelik olaylardaki protestolarda en ön sırada yer alan Şehrazat Mercan,  CHP’den Urla Belediye Başkan aday adaylığı için de başvurmuş, ancak Genel Merkez’den ‘Burak Oğuz’ adı çıkmıştı. SHP Parti Meclisi üyeğinden CHP İzmir İl Başkanlığı Yönetim Kurulu’na,  2016 Kurultayı’nda CHP Yüksek Disiplin Kurulu üyeliğine kadar partinin pek çok kademesinde görev yapmış, TBB Çevre Komisyonu üyesi olan, pek çok sivil toplum kuruluşuna da üye olan avukat Şehrazat Mercan’a kulak verelim. Önümüzdeki günlerde onun adını, daha sık duyacağız çünkü…

GÖNÜL SOYOĞUL: Adınızın anlamı ‘şehir kurtaran’ demek, isminiz kaderiniz olmuş galiba sizin?

ŞEHRAZAT MERCAN: Şehrazat Farsça. Ben onu özgür şehir diye tanımlıyorum. Şehri kurtarmak öyle kolay değil (gülüyor) Nasıl bir aileye doğduysan, ismini ne koydularsa o sana bir görev veriyor. Onun üzerinden gidiyorsun. Sabah düşündüm onu da; niye biz çevreci olduk ya da çevre hukukunu savunuyoruz diye… Benim dedem çiftçiydi, babamlar hep özendirdiler, yaz tatillerinde hep köye gönderirlerdi. Benim babam da kooperatifçi… Mızrak Batsın Tarım Kredi Kooperatiflerinde 32 tane köye bakardı.  Babamın görev yaptığı köyü hatırlıyorum, özendirecek birortam. Babam köylülerle çalışıyor. İnanılmaz doğaya düşkün… Öyleydi, öyle alıştırdılar. Son öğretmen okulu mezunlarındanım ben. Mesela Sinop Öğretmen Okulu’nda ortaokul okumuştum ben 2 sene, orada yüzlerce çam ağacı dikmiştik.

Şehrazat Mercan çevreci olmasın da kim olsun…

MERCAN:Herhalde bunlar yaptı. Bir de sorgulama mantığı, koruma içgüdüsü…

Ne kadar süredir Urla’da yaşıyorsunuz?

MERCAN: 21 yaşımda 2 yıllık öğretmendim tayin istedim tercih yaptım Urla Bademler Köyü’ne gittim.

21 yaşınızdan beri bir şekilde Urla ile içiçesiniz, daimi oturmasanız da….

MERCAN:Kalıyordum da. Annem Babam Balçova’daydı. Ben oraya gittiğim öğrenciydim. 7 yıl öğretmenlik yaptım, o sırada boş durmayayım diye 3 yıl iktisat okudum, 4 yıl da hukuk okudum. Bademler de 3 yıl öğretmenlik yaptım, sonra 12 Eylül darbesi olunca bizi de zaten Kahramanmaraş boykotuna katılanları sürdüler… Beni de Özbek Köyü’ne… Sonra aldılar öğrencisin sen diye, merkezde 2 okulda öğretmenlik yaptım. Bizim okul Karataş’taydı, sabahtan öğleye kadar derslere giriyordum öğleden sonra da hemen binip gidebiliyordum köye. Benim öğrencilerden şimdi avukat olan var, doktor olan, öğretmen olan var. Öyle de yararlı olduk diye düşünüyorum. Onlara da zaman zaman rastlıyorum. 21 yaşımdaydım oraya gittiğimde, 5 yıl da orada yaptıktan sonra istifa ettim staj yapmak için… Stajım Bülent Ağabey’in yanında yaptım (Bülent Baratalı) Hep iyi bir avukat arıyordum staj yapayım diye, bizim Urlalı bir abla vardı onun çocukluk arkadaşıydı… İyidir dedi, işinde dikkatlidir, titizdir dedi. Ben de burada başlayalım dedim.

Şehir kurtarmak kolay değil de Urla’da kaç tane kurtardığınız dava var, sadece Urla için de değil, kaç tane kurtardığınız çevre ile ilgili dava var?

MERCAN: Ben kurtardım değil. Biz hep birlikte çalıştık, çalışma gruplarımız oldu, hemşerilerimle… Sadece orada olmadı, hele ki barolardaki çevre komisyonunda Türkiye düzeyindeki davalarla baktık. Cerrahtepe’den tutun birçok davaya baktık. Onlar komisyon çalışmalarımızdı ama tekil avukat olarak halkla yaptığımız çalışmalar; Manisa’da var, Manisa’da çöp depolama alanı Develi köylüleriyle çalışmıştık, baya sürdü. Orayı yaptırmadık, yanlış bir yerdi. Spil Dağı’nın eteğinde her kötü şeyi oraya yapmışlar, bir Turgut Özal mahallesi var beni bir avukat arkadaş önermiş, gittim zılgıtlarla karşıladılar beni. Kürtlerin yerleştiği bir mahalle. Cezaevini oraya yapmışlar, birtakım başka şeyleri oraya yapmışlar, bir de 2 tane taş ocağı… ÇED gerekli değildir kararı almışlar. Toplandık, hemen dava açtım. Kendileri de çok uğraştılar, orayı yaptırmadık. Salihli’de Kabazlı Köyü’nde çöp depolama alanı yapmak istediler, tam bağların üstüne. Bozdağ’ın Salihli’ye bakan eteklerinde bu köyler, ova ve bağlar var, oranın geçim kaynağı o… Orası da güzel bir çalışma oldu. Çiğli’de davayı da kazandık, orayı da çöp depolama alanı yapmak istiyorlardı. Bugünlerde çöp depolama alanı çok konuşuluyor ya, ondan sonra Torbalı Taşkesik’te çalıştık, Torbalı’nın kendi çöp depolama alanı olarak Çapak köyünde vardı. Onu da köylülerle çalıştık, dava açtık kazandım. O zaman Doğru Yol’dan belediye başkanı yıllar sonra kalktı geldi muhtarlarla ‘bu sefer İzmir’in çöp depolama alanını yapmak istiyorlar, sen gel’ dedi. Dedim; Aziz Bey ile karşı karşıya getirme beni… Geldiler, gittiler, gideyim bakayım dedim, orası da yanlış bir yerdi. Gazetecileri farklı bir yoldan götürmüşler ama Fetlek Çayı’na ovaya doğru zeytinlikler hemen başlayan yerlerdi bunlar… İnsanlar niye karşı çıkıyor? Doğru yer seçin yapın, halkı kat, çalış, üniversiteleri var bu kentin onları kat, doğru yol beraber bulunur. Onu yaptırmadık.

Urla’ya dönersek…

MERCAN: Evvelki yıl Gülbahçe’de, evime de yakın orası… Biri çok daha büyük, biri daha göreceli rehabilite projesi gibi 2 büyük taş ocağı ile ilgili, İYTE de istemiyordu onu… O da kaldı, yapılmadı. Sonra Balıklıova’ya ve Kadıovacık arasına bir taş ocağı vardı geçen sene, onu da bitirdik. O hatta keşifsiz, il tarımdan gelen yazıyla bitirdiler. Germiyan’da bir ocak kapandı, 11 yıldır uğraştığımız… Ocak köyün içindeydi. Onunla çok uğraştık çok dava açtık. Orada çok emsal kararlar çıktı zeytin konusunda… Orada bir taş ocağı daha var, şuanda davaları görülüyor, kazanıyoruz, yeni bir şeyle çıkıyorlar karşımıza; kazanıyoruz yeni bir şey… Orada biraz daha uzak bir taş ocağı daha var… Sonra Alaçatı’da sörf okulu üzerinde bir taş ocağı var, gece uykum kaçtı oturdum onun kararına baktım. Onu da bir dernek vekaleti ile baktım, onda da hoş bir karar çıktı. Danıştay 14. Daire kapandı ama 14’ünde kararı var 6’nın kararını da yollayarak Türkiye’de emsal olabilecek bir kararla iptal edildi. Benim evime yakın İçmeler’de bir taş ocağı var, onun bütün ÇED’lerini iptal ettirdik 20 senedir. Yönetmelik çıkmadan önceki eski  küçük bir müktesepleri var ona dayanarak orayı çalıştırıyorlar. O kapasiteyle de çalışmıyor, çok üzerinde çalışıyor. Salı günü inceleme değerlendirme komisyon toplantısı var bakanlıkta, belki birkaç arkadaş gitmeyi düşünüyoruz. Herhalde ona da bir dava açacağız ama öldürücü darbeyi herhalde bunu verdiklerinde yapacağız. Ama orada zaten şöyle bir kazançtayız; Orası İçmeler’deki hemen Yağcılar’ın altında otoyolun kenarında geçerken görüyorsunuz orayı da biz bu davayı açıp o şirketle uğraşmasaydık, daha oraya 3-4 tane daha şirket giriyordu. Hiç olmazsa diğerlerini engelledik.

Bu davalar 100’ü geçmiş midir?

MERCAN: Arşivde baktım da geçti galiba…Biz bu büroda kızımla çalışıyoruz, biraz o heveslendi dijital ortama atalım dedik kararları ve önemli bilirkişi raporlarını… Biraz başladık. Eğer bir gün emekli gibi çalışmaya başlarsam inanın ilk yapacağım şey bunları arşivlemek olacak! Çünkü benim dosyalarda emsal kararlar çok var, herkesin kullanabileceği… Ama Türkiye’nin her yerinden arıyorlar, aradıkları zaman ben hemen bir tane ilgili olanı çıkarıyorum.

Bu davalar nasıl geliyor, kendiliğinden mi?

MERCAN:Arayıp buluyorlar. Adımız çıktı, arayıp buluyorlar. (gülüyor)

Urla ile ilgili siyaset de girdi işin içine… Siz?

MERCAN:Bizim Yağcılar’da da bir evimiz var, muhtemelen orada oturacağız ileride, 3 tane mahalle delegesi seçilecekti ben hemen daha bir şey konuşulmadan ‘ beni hiçbir yere yazmayın’ dedim. Çünkü ben görevlerin hepsini yaptım. İl yöneticiliği, parti meclisi üyeliği, yüksek disiplin kurulu üyeliği yaptım, kurultay delegesi oldum. Ben hepsini yaptım, ‘yapmayanlar olsun’ dedim.

 Ama Milletvekili, belediye başkanı olmadınız?

MERCAN:Olmadım değil. Yapmadılar! (gülüyor)

Adaylık başvurusunda bulundunuz ama ikisi de olmadı. Hangisinde gönlünüz kaldı?

MERCAN:Ben iyi bir milletvekili olurdum. Çünkü yüksek disiplin kurulunda görev yaparken, 1. Bölgeden Musa Çam dedi ki bana ‘benden sonra en fazla gezen sensin’ dedi. Nerede bir şey var deseler, ihtiyaç var deseler gittim. Tüm danışma kurullarını takip ettim. Ben bir de not tutarım gittiğim yerde unutmayayım diye. İzmir’deki Milletvekillerinin herhalde 1-2’sini görebiliyoruz. Çoğu dışarıdan, aslında kontenjan… Babası buralıymış, babaannesi, eşi buralıymış derken aslında kontenjan kullanılmış oluyor. Biz verdiğimiz oy ve nüfusumuz oranında temsil edilmiyoruz siyasette, genel olarak böyle… Bu diğer partiler için de geçerli… Ben avukatlığa başladığımda  2 aylık avukattım Bülent Ağabey seçildi, hiç unutmuyorum beni aradı, Salı günleri bizim Urla’da asli hukuk duruşmaları olurdu, ‘Şehrazat ben mazbatamı aldım, büromdaki tüm işler senin, yarın 10 dosyada duruşmam var, Urla Belediyesi’ne gel avukatlığına başlıyorsun’ dedi. Encümen üyesi de oldum mecburen. Herhalde 25-26 yaşında falandım. Onun da bana böyle bir kredi açması, güvenmesi bir cesaretti. Ben de ‘yapamam’ demedim. Ama gece 10’lara 11’lere kadar çalıştım, hem orayı toparladım hem belediyeciliği öğrendim. Nasıl plan yapıldığını görerek, belediyenin içindeki tüm teknik ekiple çalışarak öğrendim. Ben belediyeciliği öyle ‘yaz kızım, çay söyle kızım, ben belediye başkanı oldum’ değil; çekirdekten öğrendim.

Kadınların 6. Hissi dedikleri şey var ya, hani bir şeyin olacağını sezersin ya işte ben sezerim. Dedim ki; bu Urla çok önem kazanmaya, kritik stratejik bir yer olmaya başladı. O sorumlulukla ve 6. hissimle dedim ki; gideyim başvurayım. Öyle başvurdum. Belediye başkanı olamadım diye bir şey yok içimde… Ama milletvekili yapsalardı beni, parti kazanırdı toplum kazanırdı. Çünkü hakikaten yerimde duramam ben, çok çalışmayı seviyorum araştırıyorum. Biz öyle alıştık. Yatılı okulu talebesiydik, bin kişiyle yemek yersin, 500 kişilik yatakhane de yatarsın. Zaten alışkınsın çoğul yaşama…

 Bir kadın belediye başkanından sonra yine bir kadın belediye başkanı olur diye bekleniyordu. Urla’da yaptığınız çevre çalışmaları, bölgeye çok hakim yapınız, öncesinde belediyeden olmanız…

MERCAN: Belediye başkanı arkadaşlarıma diyorum ki; Bu yarımadayı benden fazla bileniniz yoktur. Adım adım biliyorum.

 Neden olmadı peki sizce?

MERCAN: Bilmiyorum. Çünkü sağlıklı bir aday belirleme çalışması yürütmedi genel merkez olsun, il yönetimi il başkanı olsun, tekil değil yani… Parti, iyi bir aday belirleme süreci yönetmedi. Anket yapılıyor dediler hiçbir şey çıkmadı ortaya. Bence çok şey yapabilirlerdi. Bir kere ilçe yönetimini, sadece ilçe başkanına değil… İlçe yönetimini, kadın kollarını, gençlik kollarını toplayıp onlardan bir şey alıp, kanaat önderleri vardır Urla’da falan otururlar ben onlara sıfır noktası diyorum, bunlar meraklıdırlar ilgilidirler, esnaftan vardır kadınlarımızdan vardır… Bunlara sorulabilirdi. Sivil toplum örgütleri, ben zaten başvurduktan sonra tüm sivil toplum örgütlerine gittiğimde çok iyi karşılandım. Ben de ‘galiba olacak’ dedim ama içimden olacak gibi geçmedi. Çok karışık gidiyordu çünkü. Ben karışık olduğu zaman ürkerim ondan. Sağlıklı görmüyordum. Hatta son büyükşehir belli olduğunda ‘tamam, benim olmayacak’ dedim.

 Hiç sözler verildi mi o arada, siz aday gösterileceksiniz diye?

MERCAN:Kesinlikle Hayır! Üstelik benim en gücendiğim şey; bana Urla’dan ‘illa git genel merkeze’ dediler. Geçen yine yerelden tanıdığım bir gazeteci, ‘sen yeterince genel merkeze çalışmadın, asılmadın bu işe, ondan olmadı’ dedi. Ben çok kızdım öyle deyince… Çünkü ben zaten kısa bir süre önce görevi bıraktım. 2 yıldır Yüksek Disiplin Kurulu’nda görev yaptım.

 Zaten genel merkez beni tanıyor diyorsunuz?

MERCAN: Evet. Baktığım davalar sebebiyle milletvekilleri geldi katıldı birçok eylemimize, çalışmalarımızı biliyorlar. Ama ben yine de gideyim, en azından aday olduğumu söylemek istediğimde de kimseye ulaşamadım. Genel başkan görüşmeleri kapattı dediler, genel başkan yardımcıları pert vaziyetteler, herkes orada… Hakikaten gittim 2 kere, içime daral geldi. Çünkü tüm adaylar mecliste kapı önünde bekleşiyorlar. Beni bekletmediler hemen görüştüm, bir milletvekili hariç! Onu yazdım kenara… Ona gitmek istemiyordum da illa ona da git dendiği için… İsim vermek istemiyorum. ‘Randevu almadınız’ dedi bana bir İzmir Milletvekili. İçeride yalnız oturuyordu. Görüşmedi. Ben elimden geleni yaptım. Bu kargaşada, bu usulsüzlükte, nasıl söyleyeyim, daha fazla ne yapabilirim ki!

Belli lobilerin insanı olmanız gerekiyordu, demek ki onları yapmadınız deyip, Urla’daki son iki duruma geçelim. Urla ve Çeşme acele kamulaştırma ile gündemde ama bunun öncesinde bir kayyum var. Sizce bu kayyum ve acele kamulaştırma tesadüf mü? Böyle bir tesadüf olabilir mi?

MERCAN: Şimdi Burak Oğuz zaten tutuklu. Ben ziyarete gittim, ben tüm tutuklanan siyasileri ziyarete giderim, ‘bir şeye ihtiyacınız var mı’ diye. Kendim ceza davası bakmıyorum, onların avukatlığını yapmak için değil benim gidişim. Hemen gittim. Şu anda masum. Masum derken şu an yargıda kanıtlanmış henüz bir karar yok. Ama ben şöyle düşünüyorum; siz partiye üye olurken 2 kişinin referansı ile üye olursunuz, yani 2 kişi size kefil olur aslında… Sonra bir adım ileri atarsınız ilçe yönetimine falan seçilirsiniz, siz seçerken bakarlar bu kişi uygun mu değil mi, ne özellikleri var diye. Ondan sonra sizi belediye başkanı, Milletvekili, meclis üyesi vs yapacakları zaman, olması gerektiği gibi sizi otururlar düşünürler bu görevi yapabilir mi, bu göreve layık mı diye liyakat dediğimiz şeye bakarlar. Böyle bir çalışma yapılmış olsaydı buradan başka kişiler çıkabilirdi. Burak çıkmazdı! Burak uzak bir ihtimal! Çünkü Burak meclis üyeliği yapmadı, parti görevi yapmadı, yani bir ilçe yöneticiliği, ilçe başkanlığı, il yöneticiliği, hiçbir parti görevi yok! CV’sine baktığınızda adaylık için başvurmuş. Herkes adaylık için başvurur, bu bir görev değil. Sonra ‘sandık görevini başarıyla tamamladı’ diyor. Bizim partiye üye olmayanlar bile geliyor sandık görevlisi oluyor. Onlar parti görevi değil. Ben davası, ilişkileri, hayatı yönünden değil ama partideki çalışması yönünden olabilecek ilk 5’e bile koyamam onu! Yani gelip önce bir partide çalışmalıydı, onu biz anlamalıydık tartıp ondan sonra bu göreve layıksa zaten getirilirdi. Olması gereken buydu.

 

 Urla’da kimi gösterse CHP, ama yüzde 5 artısı, ama yüzde10 eksiyle seçilirdi. Burak Oğuz yüzde 70’e yakın bir oyla seçildi.

MERCAN: Yani kimi koysan seçilirdi… .

Onu demek istiyorum. Niye bir böyle bir seçim yapıp, zora soktu CHP? Zor olduğunun farkında ki çok da savunamıyorlar, durum ortada…

MERCAN: Büyükşehir belediye başkanı Urla’ya gidiyor, topluyor ama ben bu çalışmaları da eksik görüyorum. Niye eksik? Zaten meclis yapısı eklektik bizim. Çünkü herkesin bir yakını bir şeyi… Mesela soruyorum kim bu diye, Burak Oğuz’un yakını… Bakıyorsun çok da iyi, mühendis, mali müşavir falan ama… Hani şirketler 2-3 günlük kamp yaparlar, alırlar personelini tatil yaptırıp kaynaşsınlar diye…. Aslında bizim partide de böyle piknikler olur parti çalışmaları olur eylem yaparız filan, onlar bize birlikte hareket etme psikolojisini getirir. Bu son yerel seçimdeki aday belirleme sürecinde hepsi ayrı ayrı iyi yetenekli olanları , birbiriyle bir iş yapmadan bir araya getirdiler. Onun için bir ekip ruhunun gelişmesi zaman alacak. Bu birden bire olmaz. Ben bir o eksikliği görüyorum. Bir de, Urla’da kayyum olmamalı!

Urla’da kayyum olmamalı ama söz gelimi Mardin’de olmalı demiyorsunuz sanırım…

MERCAN: Yok, asla, hiç olmamalı. Urla’nın dinamikleri açısından söylüyorum, Urla’da hangi siyaseti yaparsanız yapın zemin bulursunuz. Ben Güneydoğu’daki tutuklamalar için de yazdım sosyal medyadan, hukuk herkese eşit uygulanmalı, hukuk hepimizi eşitler… O uygulamayı sen Mardin Midyat’ta farklı, İzmir Urla’da farklı yapamazsın, zaten yasa var önünde. O anlamda söylemiyorum. Ama Urla’da kayyum yerine, yine de, ne kadar eklektik bir yapı olursa olsun bu meclis bir başkan çıkarır ve çalışırdı. Şimdi meclis de çalışmıyor.    

 Burada kıyametin kopmasını bekliyorsunuz. Ama bakıyorsunuz Urlalıdan bir şey yok ‘başkanımızı isteriz, nasıl atarsınız’ diyen bir ses yok. Duymadık.

MERCAN:Tam net söyleyeyim; Tuncay Özkan, Milletvekilleri belediye başkanları ile birlikte belediyenin önünde bir basın toplantısı yaptı. Ben o zaman Ankara’daydım sanırım, gitmedim. Ama resme büyüterek baktım; Urlalı 10 kişi 15 kişi yoktu.

Urlalı yok. Seçilen meclis üyeleri var her partiden ama onlardan da ses yok. ‘Ben meclis üyesi seçildim, hadi başkanı suçladınız mahkum ettiniz ama benim meclis üyeliğim nerede’ diyen yok.

MERCAN: Meclis üyeleri gidip o toplantılara katıldı ama…

Katıldılar ama oturup birlikte bir ses verdiklerini görmedik. Ben vatandaş olsam, ‘verdiğim oy nerede’ diye sorarım. Meclis üyesi olsam ‘ben suçlu değilim, ben neden mecliste çalışamıyorum’ diye bağırırım. Bunun yanı sıra oradaki tüm partiler, bir iki mahçup açıklama dışında sessiz. Ben bu sessizliği anlamıyorum. Siz anlıyor musunuz?

MERCAN: Korkuyor olabilirler. Oy verenler sadece bağımsız kişiler değil, memuru var, esnafı var. Baskı görebilir diye çekinebilir. Aday belirleme sürecindeki kızgınlık olabilir. Kabullenme…. Oy verilmesini biz kabullenme olarak göremeyiz. Onu ayrı tahlil etmek lazım.

 Urlalı ile tam bağ kuramamıştı Burak Oğuz belki de. Bizde demokrasi içselleşmediği, ilişkilerimiz daha çok duygusal düzeyde olduğu için…

MERCAN:Yine dediğime geliyoruz. Siz görev alsaydınız, ilçe yönetiminde olsaydınız sizi bilirlerdi. Şehrazat’ı herkes bilir. Mesela Şehrazat için derler ki ‘bu, haksızlığa karşı çıkar, çevre ile ilgili bir problem olduğunda yapmayın der, nerede bir sıkıntısı olan varsa ona yardım eder, sivil toplumcudur.“ Ben bu konularda eksik kaldığını düşünüyorum.

 Kayyumdan hemen sonra bu acele kamulaştırma arasında bir bağlantı? Herkes ‘kayyumun nedeni demek ki buymuş’ diyor. Ne dersiniz?

MERCAN: Şöyle farklı bakmak lazım; bir kere sanıyorum 2006 yılında İstanbul’da karayolları arazisi vardı Zorlu’nun aldığı oraya yapılan plan davaları falan vardı. Ben şehir plancıları odasının avukatlığını da yaptım gönüllü olarak… Onun içinde bu Zorlu Gökdelen Projesi de vardı. İlk davayı ben açtım, kazanmıştım da… Binlik, beş binlik plan davası… Eskiden plan yetkisi belediyelerindi, şuanda 18 tane kurumun plan yapma yetkisi var. Bir yer turizm bölgesi ilan edilse, Turizm Bakanlığı yapabilir, bir TMSF’nin elindeyse o yapabiliyor. Öyle bir şey ki; belediyeler 15 gün içinde talep edilen bir şeyi yapmazlarsa Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapabiliyor. Yani ben Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın her şeyi yapabileceği, zaten Cumhurbaşkanının bu kadar geniş yetkileriyle… Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle acele kamulaştırma kararı alındı. Bunları yapabileceği bir yerde kayyum? Bunları daha rahat yapayım kayyumla diye… Ben ilişkilendiremiyorum! Zaten yapabilecek.

 Buna gerek yok zaten diyorsunuz?

MERCAN: Evet. 2018’de buraların 2 kere sit dereceleri değiştirildi. Ondan sonra turizm teşvik bölgesi ilan edildi. Yani bunun hazırlığı yapılıyordu zaten. Kararlar alınıyordu. Ben ilişki kuramadım.

Zorlu’nun orayla ilgisi ne ?

MERCAN:Bütün bu havaalanı, Alaçatı’daki havaalanı hemen üzerinde zaten o koyun, Mersin Limanı’nın üstünde, orada epey bir yeri varmış. Yer toplamış 2005’ten beri.

 O da mı kamulaştırılan alana giriyor?

MERCAN:Giriyor dediler, girmiyor dediler. Ben bakmadım, görmüş değilim. Ama sonuçta Zorlu İşadamı… Böyle bir projeye de ya ortak olur ya takas olur, o başının çaresine bakar diyelim….

 Asıl mesele oradaki köylüler, sendikanın bir yeri var. Peki onlar bu işin ne kadar farkındalar? Ya da farkındalar mı?

MERCAN: Çok farkındalar.Hemen bir whatsapp grubu kurdular, şu anda katılım çok.

Arazisi kamulaştırılanların whatsapp grubu değil mi?

MERCAN: Tabi, içine bir iki kişi daha aldılar, benim arazim yok ama ben varım. Geçen hafta biz dava açtık, Zeytinler ve Uzunköy köyleri arasında bir balık işleme ve paketleme tesisi var, 2009’da açılmış. Olacak şey değil! O kadar güzel 2 köyün arasında ve evlere sıfır. Mesela Talatpaşa’da 2 apartmanın arasında arsam var deyip, gidip balık işleme tesisi yapabilir misiniz? Yapamazsınız. Kokudan durulmuyor zaten. İlaveten yanındaki yere bir inşaat daha yapıp on binayı tamamlayıp oraya da balık silajı yani çürütme kurutma balık yapı unu üretimi için ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verdiler. Ona 2 köy, bir de bizim Batı köyleri derneği var. Bu dernek Gülbahçe’den alın tüm Çeşme sınırına kadar Barbaros, Zeytineli, Uzunkuyu, Birgi, Kadıovacık gibi birçok köyü içine alan bir dernek… Bu derneğin adına da dava açtık. Bu dernek şu andaki kamulaştırmalara da son derece ilgili… Geçtiğimiz hafta gittik, muhtarla, yeri kamulaştırılanlarla görüştük. Gerçi bazı meslektaşlar gitmişler bedel davası bedelini arttıralım diye… Oraların bedelini arttıramayız. Oralar çok değerli! İnsanlar öncelikle mücadeleyi çok kalabalık ve etkin bir şekilde, özellikle Yalı ve Alaşa ovası dedikleri köyün denize doğru olan kısmında kamulaştırma kararının iptali davası… Köyün yarısı orada zaten. Oraların kamulaştırılma kararının iptal edilmesi gerekiyor. Onlarla biz bağlantı halindeyiz. Zaten kalabalık güçlü bir şekilde uğraşacağız Basına hiç açıklamadığım bir şeyi söyleyeyim; Diyelim ki oraları kurtardık, vazgeçtiler bir şey oldu, köylünün yerlerini toparladık. Oralarda çok yoğun bir şekilde hazine arazileri var. Orman arazileri var. Buralarda benim senin hepimizin...

 Buradan vazgeçip başka bir yer olursa mı diyorsunuz?

MERCAN: O takdirde çok geniş orman ve hazine arazileri var. Bu arazilerin turistik tesis için kamulaştırılmasını kabul etmiyorum. Kamu yararı yok bunda! Kamu yararı nerede vardır? Kamu için faydalı olacak… Olmazsa olmaz yatırımlar vardır, liman yapmak zorundasınızdır, yol, okul, baraj yapmak zorunda kalırsınız.

Kamu yararını açarsak…

MERCAN: Zorunlu, vazgeçilemeyen, tamamen kamunun kullanacağı…

Onlar şunu söyleyebilirler; buraya çok güzel turistik tesisler yapacağız, iş imkanı sağlayacak, bir sürü turist gelecek. Bu da kamu yararı diyebilirler.

MERCAN: O zaman parasını verecek, satın alacak! Çünkü onda kamu yararı yok! Onda ticaret yararı var. Kamu yararı bu kadar genişletilemez.

Kamulaştırdık deyince hiç para vermiyor mu?

MERCAN: Veriyor. Kamulaştırma kararı ellerine geldiği andan itibaren 30 gün içinde…… Orada mülkiyet var daha çok. Mülk sahibiyseniz 30 gün içinde kamulaştırma kararının iptali için dava açmanız gerekiyor. Ayrıca hangi kurum bunu yapacaksa Asliye Hukuk Mahkemesine başvuracak ve yerin değerinin tespit edilmesi için bir bilirkişi heyeti oluşturacak, yerlerin değerini tespit edecek ve vatandaşı çağırıp diyecek ki; ‘Şu kadar sürede şu para tespit edildi, bunu al ve tescilin için muvafakat ver’ diyecek. Eğer kamulaştırma kararı iptali davası açılırsa ve yürütmenin durdurulması kararı alınırsa bu ikinci, paraya ilişkin işlemler durur. Bekletici mesele yapılması gerekir.

Bekletici mesele ne demek?

MERCAN: Yani kamulaştırma kararının iptali davasının sonucunu bekler. Yani böyle bir karar alabilir. Bunlar önümüze çıkacak ihtimaller… Ben başka bir şeye dikkat çekmek istiyorum; kamunun arazisini kamuya vermek için, kamulaştırma gerekmiyor, alım satım da gerekmiyor, tahsis yapılıyor. Yani hazine yerleri orada tahsis edilebilir. Belki de edildi ama bilmiyoruz.

Kime?

MERCAN: Yani Turizm Bakanlığa… Kim yapacaksa… Hangi kurum, hangi bakanlık yapacaksa ona tahsis edilmiş olabilir ya da tahsis edilebilir bundan sonra… Onlar da bizim malımız. Sen kamu yararı için tahsis yapmıyorsan orada da amacına uygun bir tahsis yoktur. Asıl orada sivil toplu örgütleri, yörede yaşayan insanlar ben de dava açarım. Yani toplumun sadece 533 parselini ilgilendirmiyor bu önümüze gelen bu acele kamulaştırma. Bunun görünmeyen yüzünde bunlar var!

Siz tabi kararı görmediğiniz için?

MERCAN: Bunu açıklamadım ama biz her ihtimale karşı Barbaros Köyü’nde bu derneğin merkezi var. Orada kalabalık olacağız. Ben bu bilgiyi vereyim artık, insanlar buna karşı hazırlıklı olsunlar. Toplumda da zaten ‘yanlış yapılıyor’ algısı var. Umarım… Keşke vazgeçseler! Çünkü herkesin hakikaten çok tepkisini aldı. Vazgeçseler keşke…

Oradaki bu arazilerin çoğu sit mi?

MERCAN: Sit alanı olan yer de var ama sürdürülebilir açılan alanlar da var. Karışık. Mesele bugün bir haber aldım, mimarlar odasının genel merkezinin açtığı bir dava; kıyıların kullanımı konusundaki yönetmelikte değişikliğe gidilmiş. Değişiklikte kıyıdaki ilk 50 metrenin orada yapılacak inşaai faaliyette, hepsini birden kullanma gibi kıyıya hem yaklaşma hem de yoğun yapılaşmaya açık değişiklikler yapıldı. Onunla ilgili galiba Danıştay 6. Dairesi yürütmeyi durdurma vermiş. Onu hemen attım gruba, bilgileri olsun diye. Aslında bu komplike bir iş! Yönetmeliği değiştiriyor uygun hale getiriyor, siti değiştiriyor uygun hale getiriyor. Yüzbinlik planda 2018’de yakında yine 2 kere şey değişti, Hacılar Koyu yerleşik alan olarak kondu. Küçücük yer. Urla’da birçok yerde lokal olarak yerleşik alana açamayız deyip kaldırdılar ama Hacılar Koyu’nda minnacık yeri yerleşik alan yaptılar.

Hiç demoralize olmuyor musunuz?

MERCAN: Oluyorum. Ne zaman oluyorum biliyor musunuz? Bir cümle var onu duyduğumda zaten bağırıyorum tepki gösteriyorum; ‘ya devletle baş edilmez, uğraşmasak mı’ lafını duyduğumda bağırıyorum. Çünkü diyorum ki, devleti biz oluşturuyoruz. ‘Devletle baş edemeyiz, bunlar her türlü kılıfına uydurmuşlardır’ laflarını duyduğumda hakikaten öfkeleniyorum. Ama bana negatif enerji verenlerden uzaklaşmayı öğrendim.  Önceden oturup onu saatlerce ikna etmeye çalışırdım. Baktım ki olmuyor, zaman kaybı, enerji kaybı… Seninle yürüyecek olan, pozitif enerjisi olanlarla, başaracağız diye çıkarsan başarıyorsun!

 Belli ki bu çok karışık bir dava olacak. Pek çok çevreci avukatların da dahil olacağı bir dava olacak gibi görünüyor.

MERCAN: Biz zaten görüşüyoruz arkadaşlarla, onlarla da gruplarımız var. Gençlerden katılımlar var. Bu bir laboratuar çalışması…

 Fakat burada önemli olan oradaki köylü değil mi? Sadece meslek odaları ya da sadece çevre avukatlarıyla bu iş olabilir mi?

MERCAN: Ben zaten uzun bir süredir,  mesela bir köyde bir şey yapılacak, köylü yoksa başaramayız diyorum. Köylü olursa başarırız.

 İnsanların kafasındaki endişeleri söylüyorum; Bergama’daki siyanürlü altın meselesinde ülkenin gördüğü görebileceği en büyük çevre eylemleri oldu.Direnişi tüm ülkeye taşıdılar neredeyse.

MERCAN: Bergama’ya bakarak birçok yerde başarılı olduk. Bergama bize hem cesaret hem de mücadele şekliyle örnek oldu.

Ama Bergama başaramadı. Onca eyleme rağmen…

MERCAN: Onu Bergama’nın avukatlarına sormak lazım. Onun tahlilleri vardır. Bana Manisa’da Develi Katı Atık Depolama Alanı’nda ne dediler biliyor musunuz; belediye başkanı da avukattı o zaman, biz Manisa’ya gittik belediyeye. Benim meslektaşım, beni iyi karşılayacaktır diye düşünüyorum. Muhtar, azalar falan gittik. Efendim ben avukatım Develi Katı Atık Depolama Alanı ile ilgili konuşacağız deyince, kapıyı benim yüzüme kapattı, ayağım da arada kaldı! (gülüyor) Ondan sonra çok kızdılar köylüler. Ben o zaman SHP’deydim, yanımda genç bir çocuk vardı o bağırdı ‘böyle olmaz, halkı dinlemiyorlar’ diye. Sonra biz kös kös çıktık dışarıya, sinirlerim bozuldu. Görmüyor musunuz işte bunlar böyle dediler. Ben, mücadele edelim diyordum. Bana dediler ki, çok güldüm; biz Bergama’dan böyle 2-3 tane genç eylemci bulsak, köylüler biz aramızda toplarız onlara maaş veririz.’ Ben de ‘saçmalamayın, maaşlı eylemci mi olur dedim’. (kahkaha atıyor)

 Artık çevre konularının hepsi mücadele gerektiriyor. Kentlilere, köylülere ne söylersiniz?

MERCAN: Çevreleriyle ilgili olsunlar! Sadece bu konuda da değil. Biz belediye başkanlarını ve meclisleri seçiyoruz, Milletvekillerini seçiyoruz. Ama bunları takip etmiyoruz. Hangimiz gidip meclis toplantılarına, hangi kararları alıyorlar diye bakıyoruz? Yok. Artık Türkiye’ye yönelik özellikle bu tür şeyler çok var. Çevreleriyle ilgili olsunlar. Hiç olmazsa bir tane, kanarya seviyorsa kanarya sevenler derneğine gitsin. Sivil topluma destek olmak lazım. Mümkün olduğunca bu işlere dahil olmak lazım, zaman ayırmak lazım. Ama benim köylülere önerim bunu siyaset üstü tutsunlar! Bir yer angaje olmak değil. Partili olduğum halde söylüyorum; bu mücadele partiler üstü tutulmalı… Çünkü çevreyle ilgili, alan kullanımıyla ilgili konular AKP’liyi farklı, CHP’liyi, İYİ Partiliyi farklı etkilemez. Hepimizi doğrudan ve eşit etkiler! Siyaset yapsın, gelsin desteğini versin ama siyaset üstü bir çalışma yapmak lazım. Dün İYİ Parti Genel Başkanı buradaymış, buradan geçtiği saati bilmiyordum, bilseydim çıkıp siz bu konuda ne düşünüyorsunuz diye sorardım! Fikirleri olmalı. Sonuçta Türkiye’yi yönetmek gibi bir iddiası var. Onlar desteklerini versinler ama sorunun sahipleri bizler, yöredeki insanlar, köylüler… Şimdi yeni de bir köylü tipi var. Ben diyelim ki 20 yıldır Yağcılar’da yaşıyorum. 40 yıldır Yağcılar’da yerleşenler var, o arkadaşlar çıkıyor kahveye geliyor ‘ben geldim nerede bu köylüler’ diyor. Ben diyorum ki sen de köylüsün artık. Yeni tip köylü var artık bizim Ege’de… Biz de artık köylüyüz. Ben kendimi Urla’nın köylüsü olarak görüyorum.

Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran’ın açıklamaları?

MERCAN: Ne diyor, ‘Turizm Bakanı bizim buraya böyle bir projemiz yok dedi’ diyor. Yarın başka bir şey çıkar. Bu tür zikzakları çok gördük. Onu bir umut, topluma ‘aman sakin olun, burada bir şey yok’ gibi... Keşke Ekrem Başkan biraz daha temkinli olsaydı. Ya da ‘sordum böyle yok dedi’ deyip geçseydi…

Urla’da durum nasıl şu an? Kayyumdan memnun olanlar oldu.

MERCAN: Bizim mahallede kaldırımın kenarı şöyle kırıktı, geldi yaptı diyenler var. Açıkçası Kaymakam Bey de gördüğüm kadarıyla iyi bir memur. İyi davranıyor, dinliyor, ilgili. Ama yukarıdan bir şey geldiği zaman, Urla’nın bütününü ilgilendiren önemli bir karar alınma noktasında ne kadar bağımsız hareket edebilir ondan emin değilim! Görmedik.

Kayyum değil de şu an seçilmiş bir belediye başkanı olsaydı, ya da meclisten seçilmiş biri başkan olsaydı burada, ne yapardı? Durum çok daha farklı olmaz mıydı?

MERCAN: Ben ne yapması gerektiğini söyleyeyim, ne yapacağını bilemem çünkü. Ben belediye başkanı olsaydım buna kesinlikle karşı çıkardım. Çünkü bunda kesinlikle kamu yararı yok. Bu vatandaşın alanına ticaret yapmak, imara açmak, rant getirmek için vatandaşın daha imara açılmadan kıymetsizken araziyi elinden alıp böyle bir şey yapmalarının doğru bir tasarruf olmadığını söyler ve karşı çıkardım. Ayrıca çok gözden kaçırdığımız bir şey var; ortada bir plan yok, planlama yok. Yapacağınız işle ilgili yüz binlik planda bir değişiklik yaptınız mı? Ya da binlik beş binlik plan yaptınız mı da kamulaştırıyorsunuz? Daha Çevresel Etki Değerlendirilmesi, elinizde jeolojik etüt var mı, kıyılarla ilgili çalışmanız var mı? Oranın depremselliği nasıl?  Bütün bu veriler elde yokken orayı turizm teşvik bölgesi ilan etmeniz; bir kere bu ham bir iş! Pişmemiş, olgunlaşmamış bir iş! Bütün bu imar hukuku, kentin sosyal gelişimi, çevre gelişimi, arazi kullanımı yönünden de pişmemiş bir iş. Onun için de karşı çıkardım!

Biraz önce, kayyumun olup olmaması ne açıdan önemli dedik ya, bir belediye başkanı olsaydı bu süreçte bunları sorardı, kamuoyunda sürekli gündeme getirirdi, oradaki vatandaşlarla konuşurdu. Kayyumun önemi burada ortaya çıkıyor.

MERCAN: Şeytanın avukatlığı derler ya; bu olay patladığında bütün tanıdığım meclis üyelerinin sosyal medyalarına baktım hiç paylaşım yoktu. Şimdi vardır. Hemen bir refleks, hemen bir toparlanma süreci, bir hareket yoktu! Herhalde belediye başkanı olsa da olmasa da beni bulurlardı diyorum. Biraz odak noktası olmaya başladım ama ben avukatlık yapayım. Mesela ameliyat olacağınız zaman kocanız doktorsa ona ameliyat olmazsınız o telaşlanır falan… Ben avukatlık yapayım. Meclis üyelerinden ilk anda Uzunkuyu’da Meltem Bodrumlu var, Mimar Selçuk Balkan var imar komisyonunda… Biz bu arkadaşlarla hemen köye gittik zaten. Zeytineli köyüne gittik, muhtara gittik. Kahvede küçük bir toplantı yaptık, konuştuk. Bu yeterli değildi tabi…Şimdi  herkes beni aramaya başladı ya diyorum ki; ben belediye başkanı değilim, ben minik bir avukatım… (gülüyor) Yerimi, görevimi biliyorum. Herkes gayret etsin buna, çabuk toparlanalım. Umarım burayı kurtarırız da, nereleri kurtardık diye saydık ya, burası da eklenir.  Bir söz vardı; denizyıldızını alıp her gün bir tanesini kurtarmak gibi… Çünkü Urla’da kıyı kalmadı. Mesela biz Sığacık’ta da davalarla mücadele ediyoruz, denize girilecek kıyı kalmadı. Buralar çok bakir çok güzel yerler. Burada çok sıkı çalışmamız lazım!



Sayfa Adresi: http://www.gercekizmir.com/haber/Liyakat-olsaydi-Burak-Oguz-aday-yapilmazdi/75472