Mavi ve siyah
İlker Ağın

Gündemi bu kadar yoğun ve bu kadar çarpıcı konularla dolu kaç ülke vardır? 

      Üzerinde hak iddia ettğimiz denizlerde araştırma gemilerimizin faaliyetleri, savaş gemilerimiz eşliğinde en sıcak gündem konusuydu daha dün. Vatanımızın mavisini korumak maviliklerden gelecek mavi alevli gazın müjdesi, biraz kaba bir deyimle gazıyla sevinenler, umutlananlar ve  hatta bunun coşkulu gururunu yaşayanlar hiç de az değildi. Sonra bu denli büyük işi unuttuk adeta, kimse anmaz oldu.

      Aradan çok geçmedi, her zamanki süregelen gergin siyasi gündem bir kaçak mafya babasının açıklamalarına teslim oldu. Çocuklar ve gençler kadar yetişkinler de  “YouTuber” bağımlılığının  tadına vardı.

      Ülkemiz depremlerin travmasını atlatamamışken ormanlarımız kızıl alevlere teslim oldu. Dokuz insanımızla birlikte “sadece beyaz etten ibaret olmayan” milyonlarca ağzı var dili yok, çaresiz can, yanarak acı içinde yaşamını yitirdi. Günlerce alevler ormanlarımızı teslim alırken uçaklardan anlayan ama uçağı olmayan, yeşilimizden sorumlu bakanlığın bakakalan bakanı için yazabileceğim her sözcük zül bana. Uçsuz bucaksız yaşam dolu alanlar yandı bitti kül oldu ; yeşilin yerini kızıl, sonra da siyah aldı.   

     Irkçılığa malzeme veren mülteci politikamız sayesinde Suriyeli  tedirginliği devam ederken Afgan akını karşısında da “bu gidişle kendi yurdumuzda yabancı mı kalacağız” endişesi duyanların sayısı artar oldu. “Koruduğumuz” sınırlarımız içindeki vatanımızın yanısıra  siber vatanımız vardı bir de,  güvenliğimiz için ordu gibi gerekli. Nedense aklıma geldi...

    15 lik  delikanlı yaşlarımın geçtiği ve bir dönem Sınarcık  Abana arasını o cennet coğrafyada yürümenin keyfini yaşadığım Bozkurt 'ta ve komşu Karadeniz kentlerinde,  sular canları aldı yürekleri yaktı. Evler binalar yapılır-yıkılır da ya o vakitsiz giden canlar, evlatlar, kardeşler, analar, babalar... Suyun yutup da vermedikleri...   Rahmet dilemek yürekleri soğutmuyor.

      Betona olan merakımız, griyi gelişme sayan anlayışımız, yıllardır göz göre göre gelen  küresel iklim değişikliğinin de etkileriyle yaşam için muhtaç olduğumuz suyun ve aslında doğanın nasıl kontrolü zor olduğunu kimbilir kaçıncı kez gösterdi  bu inatçı gri ve siyah meraklılılarına ama kim ders alır ki... Küresel iklim değişikliği diyerek “koca yaşlı şişko” dünyayı mı suçlayalım yoksa artık buna neden olan termikçi, madenci, betoncu, nükleerci ,doğayı ve insanlığı sömürücü,ders almayan siyah ve gri sevenlere  dur mu diyelim?  Ya da dereler  boşa mı aksın diyerek  ( hiç bir dere boşa akmaz, dereler özgür akmalı) her yere olur olmaz HES yapmaya kalkanlara , ormanlarımızı yokederek yerelerine taş ocağı-altın madeni açanlara karşı toprağını doğasını yeşil vatanını  korumaya çalışanlara ,dayak atmaya onları hain ilan ilan etmeye devam mı edelim?

     Bir dönem yaptığım radyo programının adıydı “Neden İstemezük?”.  Hala anlamayan ve anlamak istemeyen kafalar çok ne yazık ki. Ama biraz daha anlaşılmıştır umarım  “Neden istemezük?”

     Konu ne olursa olsun yaşadıklarımız tercihlerin sonucu.

     İlle de yeşil, doğasıyla tarımıyla...  Varlığımız yeşile bağlı. Önce “Yeşil Vatan” ve vatanı sevmek sadece o güzel kırmızı beyaz bayrağımızı asmakla olmuyor.

    Mavi, yeşil, kızıl, siyah, gri derken ve  kırmızı -beyazla bitirirken isterdim ki renkli bir yazı olsun ama iç karartan gerçekler böyle.

    Hayal krıklıklarıyla dolu bir yaşam gibi...

  



Sayfa Adresi: http://www.gercekizmir.com/yazar/Mavi-ve-siyah/580