GERÇEKİZMİR - Geçtiğimiz günlerde aldığı istifa kararıyla İYİ Parti ile yollarını ayıran İzmir Eski Milletvekili Aytun Çıray Bir TV’de yayınlanan Politika Durağı programında Gazeteci Sercan Avcı’nın sorularını yanıtlarken, önemli mesajlar verdi. İYİ PARTİ’YLE AYRILIK SÜRECİNİ ANLATTI ”İLK KEZ ‘OY VERİLMEYECEKLER LİSTESİ’ GÖRDÜM” ”ASLA O ŞEKİLDE ALGILANMAK İSTEMEM” ”KÜTÜPHANEME O 3 İMZALI RESMİ ASTIM” AKŞENER’E KIRGINLIĞI VAR MI? ”REÇETELER YIRTILIYORSA BİR DAHA YAZMAZSINIZ” Tecrübeli siyasetçi programda 2023 seçimlerini değerlendirirken, “Taşlar biraz daha yerine oturunca bu analizleri çok daha doğru yapabileceğiz ama en temel sorun adaylık süreç yönetiminde yapılan hatalardı veya doğru olmamasıydı. Özellikle 2 temel mesele etkili oldu bence. İstifama bağlanmamasını adına bunların çok derinlemesine girmek istemiyorum. Bunlardan biri ‘kazanacak aday’ meselesi. ‘Kazanacak aday’ arıyorsanız adayınızı kazanmayacak ilan etmişsiniz demektir. Kamuoyuna en direk bir mesaj veriyorsunuz. Bence bu kamuoyu önünde konuşulmaması gereken ve başbaşa çözülmesi gereken bir meseleydi. İkincisi masa kriziydi. Masa krizi istifa mektubumda da belirttiğim gibi önce toplumsal derin bir öfke yarattı. Çünkü Tayyip Bey’e karşı büyük bir karşıtlık vardı, bu seçimin mutlaka kazanılacağına inanılıyordu, Millet İttifakı denilen toplantılar toplumda büyük bir umut yaratmıştı. Her vatandaşın siyaseti bizim kadar detaylı bilmesini bekleyemeyiz. Onlar algıladıklarıyla siyaseti yorumlarlar. Dolayısıyla o öfke daha sonra bir güven bunalımına dönüştü. Bana kızdılar ama o sırada İYİ Parti’nin oyları 17’lerden 6.8’e kadar düştü. Ben anket firmalarına saygısızlık yapmak istemem ama bazen bir de topluma yansımayan ve bize gelen anketler vardır. Ve similasyonlar yapılır, özel sektör de yapar, devletin içinde de yapılır. Devletin içindeki bürokrasi de geleceği görmek ister, bu son derece doğaldır. Bu sadece mevki-makam korumak için yapılmaz, bazı kurumlar Türkiye’nin geleceğine dair tedbir almak için yapar. Milli Güvenlik meselesidir aynı zamanda. Tüm bunlara baktığımızda eğer İYİ Parti o trendi sürdürebilseydi bana göre yüzde 20’yle bu seçimi bitirebilirdi. Bunu daha önce söylesem ‘mübalaha’ derdiniz ama şimdi söylüyorum. Siyaseti bir puzzle gibidir, bütün parçalar doğru oturtulursa şekil ortaya çıkar. Masa krizi bunlardan bir tanesi ama çok önemlisi. Muazzam bir düşüş yarattı. Onun üzerine biz devreye girdik, belki bu devreye girmemizden hoşlanmamış olabilir. Siyaset insanı olarak aynı zamanda devlet adamı olarak davranmak zorundasınız. Eğer Can Dündar’ın bir söyleşisine yansımamış olsaydı benim bilgim dışında asla ben böyle bir girişimde bulunduğumu, Sayın Erdoğan Toprak ile ortak görüşme yaptığımızı kamuoyuyla paylaşmazdım. Çünkü bu doğru değil, bu yetki liderlerdedir. İkimiz de sır tutmamıza rağmen çıktı ama şunu söylemeye çalışıyorum, geçen gün Mehmet Ali Kulat, siyasal araştırması, çıktı dedi ki televizyonda ‘İYİ Parti yüzde 13 oy alsaydı Kemal Bey seçilirdi’ dedi. Anlıyor musunuz ne demek istediğini? Bunlar mühim mesele. Mesele şuydu, siz bir yandan diyorsunuz ki, ‘Başımıza tabanca dayasalar bu masadan kalkmayacağız’. Bunun tercümesi ne? ‘Hatalar olabilir ama ölümden başka hiç bir şart bizi bu masadan kaldıramaz’ demek. Sonra bir sabah bu toplum oturuyor, haydaaa masa allak bullak. 5 kişi olan cumhurbaşkanı yardımcısı 7’ye çıkmış. Cumhurbaşkanı yardımcısı olma iddiasındakilerin her birisi farklı bir yönetim modeli tarif ediyor. Bu toplumda bu milletin bir atasözü var, ‘Davulu benim sırtıma verip tokmağı sen alamazsın’ derler. Şimdi sen topluma diyorsun ki ‘Davul Kemal Bey’in sırtında olacak ama tokmak bende’ Bu millet bundan rahatsız olur kardeşim, nitekim oldu da. ’İMAMOĞLU VE YAVAŞ FORMÜLÜ’ HAKKINDA ÇARPICI ÇIKIŞ! “‘NE VEREYİM ABİME’ OLACAKSA BİR İŞE YARAMAZ!” KUTUPLAŞMA SİYASETİ VURGUSU ”ÖNCE BU FANUSU KIRMAK LAZIM” YENİ DÖNEM BEKLENTİLERİ KABİNE YORUMU: ABD VE İNGİLTERE İLE TAM DOSTLUK İFADE EDİYOR CHP’DEKİ DEĞİŞİM TARTIŞMALARI... İZMİR SANDIĞI YORUMU, ‘ORTAK LİSTE’ TARTIŞMASI MESAJLARI Çıray son olarak Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in 4 yılını ise şu sözlerle değerlendirdi: Şuan bu tür konularda konuşmayı erken buluyorum. Gayretli, elinden geleni yapmayaca çalıştı, iyi niyetli ama son karneyi millet verecek tabi ki.
İzmir Eski Milletvekili Çıray açıklamalarına aldığı istifa kararı ve siyasi yol haritasının nasıl şekilleneceği üzerine konuşarak başladı ve şunları kaydetti: Siyasete devam mı tamam mı konusu milletin karar vereceği bir iş. Ama yine bizim içinden geldiğimiz geleneğin ne usta siyasetçilerinden biri olan Süleyman Demirel’in bir sözü vardır, der ki; ‘Siyasetin tek bir kapısı vardır, girersiniz, çıkamazsınız’... Bu nedenle ben siyaseti bıraktım diyemiyorum. Ama takdir edersiniz ki siyaset ilkelerle yapılan bir şeydir. Bu kadar yıl ayakta kalabiliyorsanız yaptığınız işler konusunda kamu vicdanının tatmin olması gerekir. Nitekim CHP’den istifa ederek İYİ Parti’nin kuruluşunda görev aldığım zaman ortaya koyduğumuz gerekçeler ve Sayın Kılıçdaroğlu ile devlet ve Türkiye meselesi olarak tartıştığımız konuların sonunda aldığımız karar da kamu vicdanını tatmin ettiği için itibarla siyaset yapmaya devam ettik. Peki temel ilkelerimiz ne? Laik, demokratik Cumhuriyeti korumak, Türkiye’yi modern ve zengin insanların ülkesi yapmak, gençlerin geleceğin dışarıda aramadığı bir Türkiye yaratmak. Tüm hedefimiz bu. Sonuç itibariyle eğitimini aldığım tıp doktorluğu da insan sevgisini telkin eden bir meslek. Ekstradan insan sevginiz olması lazım. Onun da bana katkısı oldu. Bugünlere kadar geldik. Baştan yola çıktığımız ilkeler çerçevesinde eğer sonuç alabilseydik bugün Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığını konuşuyor olacaktık. Fakat üzücü olarak, kötü bir süreç yönetimiyle, mutlaka alacağımız bir seçimi arka arkaya yapılan hatalarla kaybettik ne yazık ki. Tabiki bütün bunlar kararımda etkili oldu.
2020 KURULTAYI VURGUSU VE O GÖRÜŞME
İstifa kararını detaylandıran İzmir Eski Milletvekili Çıray, “Siyasetin bir perde önü bir de perde arkası vardır. Ben prensip olarak içinden geldiğim partide perde arkasında yaşadığım şeyleri burada konuşmayı ahlaki bulmam. Ama bu bir sürecin sonucu tabiki, bir günde bu karar alınmış değil. Özellikle 2020 İYİ Parti Kurultayı’ndan sonra başlayan bir süreçti. Bir grup insanın partiden tasfiye edilmesiyle başlayan bir süreç. O süreçten sonran partiden ayrılmadan siyasi hayatımı sonlandırma kararı almıştım. Ama aradan belli bir zaman geçtikten sonra Sayın Akşener’in davetiyle kendisiyle bir görüşme yaptık. O güne kadar hata olarak gördüğüm şeyleri kendisiyle paylaştım. O konularda yeniden sorunlar yaşanmayacağı konusunda bana teminat verdi ve beni başdanışman olarak atamak istediğini, benden başka başdanışman da olmayacağını söyledi. Bizim onunla bir şakalaşmamız vardır. 1999 yılında ben Doğru Yol Partisi’nde önseçime girip birinci olduktan sonra, ki 6000 bin oydan yaklaşık 5700’ünü almıştım, yeniden ve daha ciddi bir önseçim yapıldı. Bir de baktım ki bu sefer listede yokum. Sayın Akşener de o dönem Genel Başkan Yardımcısıydı. Kendisiyle hep şakalaşırdım o yüzden o görüşmemizde ‘1999’dan bana bir borcunuz var, inşallah tekrar borçlanmazsınız’ diye... O da bana bunun asla tekrarlanmayacağını, partinin kurucularından olmam asebiyle benimle ilgili seçilme meselesinin kendisinin sorunu olacağını söyledi. İlkelerde de mutabık kaldığımız için bir süre daha denedik. Herkes benim CHP’den ayrılıp İYİ Parti’ye geçtiğimiz sırada yazdığım mektubu okusun. O mektupta her şey var. Türkiye’nin geldiği nokta var, o sıra 15 Temmuz hain darbe girişimi yaşanmış, hukuk devleti olmaktan çıkmış, tek adam rejimine geçilmiş, daha önemlisi bütün bunlar olduktan sonra MHP de Tayyip Bey’in yanında yer almış. Dolayısıyla tek başına bırakılmış ve kuşatılmış bir muhalefet var. Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP adeta yalnızlaştırılmıştı. Bunun içinden çıkmak gerekiyordu. Bir çare olarak Atatürk ilkeleriyle sorunu olmayan, laik cumhuriyetle sorunu olmayan ama milliyetçi ve muhafazakar kitleleri kapsayıcı bir siyasi parti boşluğu vardı. Bu boşluğu doldurmak için yola çıktık ve amacımız da bu boşluğu doldurarak CHP ile birlikte Türkiye’de yeniden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş yapmaktı. Ama bu iş umduğumuz gibi sonuçlanmadı.
Çıray sözlerine şöyle devam etti: Siyaset insan kaybetme değil insan kazanma sanatıdır. 2020 kurultayında sonra benim de içinde bulunduğu 7-8 arkadaşımız için ‘oy verilmeyecek listesi’ çıktı. Halbuki normal demokratik yarışlarda bu doğaldır, liste çıkarılır, oy istenir. Ama ben siyasi hayatımda ilk defa ‘Oy verilmeyecekler listesi’ gördüm. Bu kişilerin arasından en bilinmişlerden birisi Ümit Özdağ’dı. Ben merkez siyasetçiyim ama Ümit Bey daha ziyade ülkücü ve sağ siyasetçi. Tam bir fikir örtüşmemiz yoktu. Ama öyle anlıyorum ki parti içerisinde özgürce fikrini söylemek insanların tasviyesi gibiydi. Ne oldu o süreçte? Ümit Bey çıktı bir siyasi parti kurdu. Ümit Bey’in parti dışına itilmesinin de siyasi sonuçları oldu. Belki de parti içinde muhafaza edilebilseydi, Suriyeliler hakkındaki görüşlerini dillendirebilseydi ki Ümit Bey’in önerisiyle benim milli güvenlik politikalarından sorumlu olduğum dönemde bir Suriye çalıştayı yapmıştık. Bu yaşanmasaydı belki de Millet İttifakı bu tür varyosyonlara gerek olmadan Ümit Bey’in aldığı oyu içinde muhafaza edecekti. Belki de Sinan Oğan hiç aday olamayacaktı. Bunları neden söylüyorum? Siyasette herkes önemlidir. Siyasi liderlerin görevi kimseyi dışlamamaktır. Partinin hiyararşisi çerçevesinde fikirler söylenebilir ama en temel mesele şudur; laik, demokratik Cumhuriyet ilkelerine bağlı bir siyasi partinin bunlara aykırı insanları partiye almamasıdır. İleride inşallah anılarımı yazacağım, çok farklı şeyler okuyacak Türkiye... Belki de ben ve benim gibi arkadaşların dışlanmalarını isteyen içerden ya da dışarıdan mihraklar vardı. Belki bu partinin büyümesini istemeyen, sürekli parti içi sorunlarla uğraşmasını isteyen mihraklar vardı. Belki de olmasını istenmeyen şeylerin olmasına neden olduğum için de olabilir. Bunu süreç, zaman ortaya koyacak. Ama bardağı iyice taşıran son damla, ben biliyorsunuz halk arasında FETÖ’yü tüm yönleriyle araştırma olarak bilinen komisyonun üyesiyim. CHP Milletvekili iken Sayın Kılıçdaroğlu’nun takdiriyle oraya üye yapılan 3 isimden birisiyim. 15 Temmuz hain kalkışmasının Türkiye’yi bir iç savaşa götürebileceğini yaşadık ve daha öncesi var. Bu FETÖ dediğimiz hareketin hukuk ayağı TSK’yı tasviye etmeye kalktı. Türkiye’nin varlığını ve bütünlüğünü koruyacak, bu topraklarda yaşamasını garanti eden TSK’yı tasfiye etmek isteyen bir örgüt. Genelkurmay Başkanı’nın terör örgütü üyesi diye tutuklamaya kalkan bir örgütle karşı karşıya kalmıştık. İster iç içe olsun, ister iltisaklı olsun bunun en önemli şahsiyetlerinden bir tanesi, bir İçişleri Bakanı önce belediye başkanı yapılmak istendi İYİ Parti’den. Biz Sayın Özdağ ile birlikte dedik ki, ‘Bölye birisinin İYİ Parti’den belediye başkan adayı gösterilmesini kabullenemeyiz, gerekirse istifa ederiz’ dedik ve o iş kaldı. Ama bir baktık ki bu seçimlere giderken 81 vilayette atadığı 74 Emniyet Müdürü FETÖ’cü çıkan bir bakan İYİ Parti’de 1.sıradan aday gösterilecek. O zaman biz neyiz? O zaman bu mücadeleyi neden verdik. O zaman bu partinin varoluş nedeni ne? Bu bardağı taşıran son damlaydı.
Çıray İYİ Parti’yle yollarını ayırması konusunda son olarak, “Şöyle algılanmak asla istemem. ‘Aytun Çıray bir süreç yaşadı ve bu sürecin sonunda milletvekili olamadı, sinirlendi ve o kırgınlıkla hareket ediyor...’ Ben o duyguları çoktan aşmış biriyim. 32 yaşında başhekim oldum, 36 yaşında müsteşar oldum, 40 yaşımda başbakanlık danışmanı oldum ve hakkını ödeyemeyeceğim CHP sayesinde meclise girdim, 12 yıl aralıksız milletvekilliği yaptım ve hakkıyla yapmaya çalıştım. Ve 2 büyük gensorunun konuşmacısı yapıldım. Bunlar başlı başına zaten bir onur madalyasıdır” dedi.
Çıray siyasette istikrarı yakalamanın ve siyasi kariyerindeki başarının sırlarını ise şöyle anlattı: Çok çalışmak ve okumak gerekir. Sürekli kendinizi yenilemelisiniz. Çağı iyi takip etmek gerekir. Ve her siyasetçinin insan doğasına ilişkin kaba saba da olsa bilgi sahibi olması gerekir. Çünkü siyaset insanla yapılan birşey. Onların duygu ve düşüncelerini doğru algılayıp bunlara doğru cevap vermek için bunları yapmanız gerekir. Ve kalıcı olmak için asla maddi işlere karışmamanız gerekir. İşte o 36 yaşındaki genç müsteşar Sağlık Bakanlığının her yıl 14-15 milyar dolarını yönetti. Bu kadar insanlara muhalefet ediyoruz, bazen söylemediğimiz sözler kalmıyor ama alnımız açık olduğu için kimse bana, ‘Sen kendine bak, geçmişine bak’ diyemiyor. Siyasette kalıcı olmanın önemli faktörlerinden bir tanesidir. Ve dediğim gibi sürekli pedalı çevirmek zorundasınız. Belki de bu alışkanlık tıp doktorluğundan kalma. Bizim meslekte de teşhis ve tedavi yöntemlerini sürekli takip etmek zorundasınız. Siyasette bunun gibi. Yeni şartları okuyup, her sabah siyasetin kendi şartlarıyla yeniden doğduğunu bilmek lazım. Bu süreçte ben de siyasetten ders aldım. Peki kimlerden ders aldım? Şimdi evde yeni kütüphanemi düzenlerken 3 imzalı resmi yan yana astım. Bunlardan bir tanesi 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in resmi, diğeri TBMM Başkanlarından Hüsamenttin Cindoruk’un resmi ve üçüncüsü de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun resmi. Ben bu 3 kişiden çok şey öğrendim. Her beraber çalıştığım insan bir okul gibiydi. Onlardan aldıklarımla günün şartlarını bir araya getirerek bir sentez yapıp siyaset yapmaya çalıştım.
Çıray programda ‘Sayın Akşener’e bir kırgınlığınız var mı?’ sorusuna ise, “Biz kamu görevi yapıyoruz. Bizim kırılmak, küsmek, kişisel duygularımızı dışa vurmak gibi bir hakkımız olamaz. Bizim mücadelemiz kendimiz adına değil. Asla kırgınlığım yok ama millet adına şikayetim var. Millete verdiğimiz sözü tutamadık. Mesele budur. Yoksa ben niye kırılayım, küseyim? Gazeteci olarak sana asla kırılamam ama dostun olarak sana kırabilirim mesela. Siyaset bir kamu görevi ve bu görevi yaparken milletin çıkarlarına göre pozisyon alırsınız. Kızgınlıklarınız olabilir, şahsi duygularınız olabilir, bunları aşmazsanız ciddi bir siyasetçi olamazsınız. Toplum da bunu bir süre sonra anlar zaten. Türk Milleti’nin sağduyusuna çok güvenirim, muazzam bir sağduyusu vardır, bir süre sonra anlar ve ‘Bu kendi çıkarlarıyla siyaset yapıyor’ deyip seni tavfiye eder”sözleriyle yanıtladı.
Çıray, ‘Ay sonunda yapılacak kurultay ekseninde İYİ Parti’de nasıl bir değişim yaşanmalı? Partide bir lider sorunu var mı?’ sorularına ise şu yanıtı verdi: Bir hastayı iyi tedavi etmek istiyorsanız sizin iyi hekim olmanız yetmez. Hastanın da sizinle iyi bir iletişim kurması lazım, size güvenmesi lazım. Bir reçete yazarsınız, iki reçete yazarsınız, o reçeteleri alıp yırtıyorsa bir daha yazmasınız. O nedenle benim yazacak reçetem yok şuan daha önce yazdıklarımın bir faydası olmadı.
Çıray, Büyükşehir Belediye Başkanları Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş’ın aldıkları görevlerle kampanyada yer almalarının sürece etkisinin ne olduğu yönündeki soruyu da, “7 başkan yardımcısı oldu. Hadiseyi toparlamaya yetmedi. O iki belediye başkanının da oraya nasıl geldiğini şimdi açıklamayı ahlaki olarak doğru bulmuyorum, anlatılar doğru değil, günü gelince onu da anlatacağız” şeklinde yanıtladı.
İzmir Eski Milletvekili yerel seçim yolunda ‘İttifakı devam etmeli mi?’ sorusuna da yanıt verdi ve şu ifadeleri kullandı: Şu anda yorum yapmak için erken ama bu bir ittifak mı olacak bir at pazarlığı mı olacak? İttifak ulvi birşey. Bakın orada istediğiniz kadar eleştirebilirsiniz Sayın Bahçeli’yi ama ittifak üyesi gibi davranıyor ve bu bir güven meselesi yaratıyor oraya karşı. Burada da şu var, bu ittifak demokrasi için yeni bir mücadelenin ittifakı mı olacak, ‘Ne vereyim abime, ne vereceksin bana’ ittifakı mı olacak? Eğer kamuoyu yeniden kurulacak bu ittifakı bir belediye başkanları, meclis üyelikleri, genel müdürlükleri pazarlığı olarak algılarsa bir işe yaramaz...
Tayyip Bey 21 yıldır Türkiye’yi yönetiyor. Sadece burada değil dünyanın her yerinde artık bir kutuplaşma siyaseti uygulanıyor. Bir Hintli işadamı Obama’ya ‘Dünyadaki kutuplaşma sizi demokrasi açısından korkutmuyor mu?’ diyor, Obama, ‘Beni en çok kaygılandıran şey bu’ diyor. Çünkü kutuplaşmanın olduğu yerde demokrasi yok. Çünkü düşünmüyorsunuz, kimliklere ya da inançlara göre siyasi karar alıyorsunuz. Bu bir faktör olarak var. Tayyip Bey bunu 20 yıldır adeta beyinlere çaktı. Bu oydaki kutuplaşmalar da bunu gösteriyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun yanında bütün liderler göründü, gezdi. Yeteri kadar çalıştılar mı, ayrı bir tartışma konusu! Aynı zamanda Kılıçdaroğlu’ndan bağımsız da gezdiler, belediye başkanları da!
Peki bu belediye başkanları özellikle kendi memleketlerinde istedikleri oyu alabildiler mi? Hayır. Neden? Çünkü kutuplaşmanın sonuçları yaşanıyordu. Bir dahaki seçimler alınmak isteniyorsa, bu Tayyip Bey’i koruyan kutuplaşmayı, bu cam fanusu kırmak lazım. Bu fanus kırılmadan tüm eleştiriler gidiyor ve ona çarpıp geri dönüyor. Bir dönem korku fanusu olarak anıldı ama ben artık öyle olduğuna inanmıyorum. Çünkü çok şey söylenip yazıldı. Bir takım tutuklamalar olmuş olabilir ama söylenmeyen ne kaldı Tayyip Bey’e? Her şey söylendi. Bana sorarsan yolsuzlukları her gece her gece anlatmak da toplumda bağışıklık yarattı. O da bir yanlıştı. Hatta ben kuşkulandım bunları Tayyip Bey mi gönderiyor diye... Ben dahi dinlerken bir süre sonra, ’Eleştiriyorum, kızıyorum ama bir ülkenin Cumhurbaşkanına bunlar söylenmez’ dedim. Bunu ben diyorsam sokaktaki sade insan niye söylemesin. Bir konuda yandaş olduğunuz zaman sizde gerçeği göremiyorsunuz ve bunlar sizin hoşunuza gidiyor ama oy dönüşmüyor. Sade vatandaş durumu farklı algılıyor. Öncelikle kutuplaşma fanusunu kırmamız lazım öncelikle. Ben bu ittifakların sürekliliğinin rejimi de pekiştirdiği kanaatindeyim. Bence her parti çıksın mahalli seçimde boyunun ölçüsünü alsın. İttifaklar da bu durumu derinleştiriyor. ‘Koalisyonları kaldıracağız’ diye yola çıkan bir rejim kimsenin yüzde kaç oyu olduğunu bilmeden koalisyon kurma mecburiyeti çıkardı.
Çıray yeni dönem beklentilerini ise, “20 seneden fazla yaşadıklarımızdan farklı birşey yaşamayacağımızı düşünüyorum. Eski Merkez Bankası Başkanı Durmuş Bey, tanıdığım en saygın devlet adamlarından bir tanesidir. Türkiye Merkez Bankası Başkanını yurt dışında arıyor halbuki burada oturuyor. En iyisi. Bir de gırgır bir şey söyleyeyim, Durmuş Bey temayül yoklamasını kaybetti. Durmuş Bey temayül yoklamasına sokulur mu be kardeşim! Durmuş Bey, bir Tayyip Bey’le çalıştığı için bana bir gün dedi ki, ‘Tayyip Bey’in tüm odaklandığı nokta seçim kazanmaktır, bunu planlar ve talimat verir’... Nitekim seçim öncesi ben Tayyip Bey’in uygulanan ekonomik programın saçma sapan olduğunu bildiğine eminim. Ancak Tayyip Bey doğru ekonomik modeli uygularsa 57.hükümetin başına gelenin kendi başına geleceğini biliyordu. Ne yaptı? Dövizi süni olarak tuttu, bir takım uyduruk metotlarla seçime kadar kortizon tedavisi uyguladı. Şimdi doğru olanı yapacak. Bunun milllete maliyeti eskinden bir olacaksa şimdi 5 olacak ama kimin umurunda?” sözleriyle anlattı.
İzmir Eski Milletvekili yeni kabineyi ise şu sözlerle değerlendirdi: Daha rasyonel ve pragmatik bir kabine. Neyi işaret ediyor? Bence kabine Amerika ve İngiltere ile tam dostluk ilişkileri ifade ediyor, tam yakınlaşma. Ve nereden geliyor Hazine ve Maliye Bakanımız? İngiliz ekolünden. Merkez Bankası Başkanı nereden gelecek? ABD’den. Yani Kemal Derviş’in başka bir modeli geliyor şimdi. Mehmet Şimşek de bir teknisyendir, dolayısıyla alınacak tedbirler konusunda halkın ne düşündüğü umurunda olmaz. O teknik olarak doğruları yapmayaca çalışacak, kapasitesini göreceğiz. Batı sana borç verdiyse onu tahsil eder, sana bırakmaz. Ve süreci kontrol eder. Nasıl kontrol edecek süreci? Kendisine yakın insanlarla. Türkiye’de ekonomist mi tükenmişti? Hayır, ama Kemal Derviş gelmişti Dünya Bankası’ndan. O zaman ben Mesut Bey’in danışmanıydım. Biz merkez bankası başkanlığına gelecek sanıyoruz, Mesut Yılmaz dedi ki, “Ekonomiden Sorumlu Bakan olacak” dedi, ben de dedim “Efendim siz bunu yaparsanız ahali der ki, ‘O zaman partinizde adam kalmamış, Türkiye’de adam kalmamış, o zaman size ne gerek var’ der dedim”... Nitekim de halk bunu dedi. Bu model de yeni bir Derviş modelidir ama çok iyi kamufle edilmiş. Tayyip Bey bu işleri çok iyi biliyor, halkla iletişim ve olayları sunuş şekli. Bu çok önemli. Tayyip Bey’in bardağın yarısını dolu göstermekteki mahareti kabul edilmelidir.
Çıray programda CHP’de yaşanan MYK değişikliğinin gölgesinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mesajlarının öncülük ettiği değişim tartışması hakkında ise, “Bu aşamada bunları CHP’nin parti içi meselesi olarak değerlendiriyorum ve bu konuda yorum yapmayı doğru bulmuyorum. 8 ya da 9 ay var seçimlere, Tayyip Bey isterse bunu öne de çekebilir, bunu gözardı etmeyin. Dolayısıyla bu tartışmaları bence mahalli seçimlerin sonrasına bırakmak lazım. Çünkü bu tür süreçlerin kazananı da olur kıralanı da olur. Şuanda Türkiye’nin buna ihtiyacı yok” sözleriyle değerlendirdi.
İzmir Eski Milletvekili Millet İttifakı açısından kent sandığı sonuçlarını için ise “Ne başarılı ne başarısız. Yeni bir şey yok. 70 ve üzeri başarı olurdu, 60’ın aşağısı da başarısızlık” yorumunu yaptı. Çarpıcı bir de mesaj veren Çıray, “İzmir sandığında DEVA, Gelecek ve Demokrat Parti başarılı” ifadelerini kullandı. ‘Ortak liste’ tartışmasına da değinen Çıray, “Kemal Bey büyük bir demokrasi yelpazesi kurmak istedi ancak bu yelpazenin içine almak istediği siyasi partiler Kemal Bey’i istismar ettiler, ayıp ettiler. Biri seni akşam yemeğine götürecekse olsa nereye götüreceğini ona bırakırız. Neden CHP’li seçmeni irrite edecek adamı teklif ediyorsun? Daha makul insanlar yok mu partilerinizde. Eski Adalet Bakanının ne işi vardı Ankara’daki listede. Bu demokrasi mücadelesi için kucağını açmış Kemal Bey’in o kucağına herşeyi de koymayın be kardeşim!” diye konuştu.