İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Dün burada, İmralı canisi için atılan slogan, en az, 15 Temmuz hain darbe girişiminde Millet Meclisi'ne atılan bombalar kadar tahripkardır. Bu gerçeği herkes görmek zorunda. Kimse ses çıkarmıyor fark ediyor musunuz? O sloganları atana da müsaade edene de görmezden gelene de yazıklar olsun" dedi. İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu partisinin grup toplantısında konuştu. Dervişoğlu, şunları kaydetti: "Hiç kuşku yok ki, çetrefilli bir Dünya zamanından geçiyoruz. Yaşanan dış gelişmeler, bir şeylerin değişmekte olduğunu gösteriyor. Ama insanlık olarak halen yeni bir düzenin, sistemin adını koyabilmiş değiliz. Bu devranda, kendi şahsi çıkar ve ajandalarını, ülkesinin çıkarları olarak pazarlayan bir lider enflasyonu sebebiyle, kırılgan bir zemindeyiz. Kurallar, teamüller ve ilkeler yok sayılıyor, çiğneniyor. Korkarım ki bu kuralları yerine koymak, daha iyisiyle değiştirmek için çok yol kat etmek gerekecektir. Çünkü kuralsızlık, şahıslara indirgenmiş rejimleri besliyor. Bu şahısların aralarındaki gerilimler ve çatışmalar da, onların kendi ülkelerindeki iktidarlarını ve rejimlerini tahkim ediyor. Dostluklar ise kapalı kapılar arkasında gerçekleşen, pek azı dışarıya sızan kişisel anlaşmalara dayanıyor. Kazanımlar, kârlar, başarılar liderlere yararken, kayıplarsa masum milyonların sırtına yükleniyor. İşte böyle zamanlarda, ülkemiz açısından Irak, Suriye, Ege ve Akdeniz gibi meselelerdeki stratejik çıkarlarımızın korunması, korunabilmesi daha zor ve ama elzem hale geliyor. "İki devletli çözümün ve ilelebet Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yanındayız" Şüphesiz Kıbrıs davası bunun başında geliyor. Bundan 2 hafta sonra Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak. Bu seçimler Kıbrıslı Türklerin geleceği açısından son derece önemli. İYİ Parti olarak bu konuda duruşumuz bellidir. Bizim önceliğimiz, Ada'daki Türk varlığının huzur ve güven içinde ilelebet var olmasıdır. Ben, Kıbrıs Türk halkının iradesine etki etmemek için buradan bir adayı desteklemek gibi bir saygısızlık içinde olmak istemem. Eğer Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması en büyük arzumuzsa, Kıbrıs Türk halkının egemenliğine ve iradesine ilk önce bizlerin saygı duyması gerekir. Kardeşlerimizin vereceği her kararın bizim için milli iradenin tecelli etmesinden başka bir anlamı yoktur. Ancak Kıbrıs Türk toplumunun var olabilmesi için iki koşul vardır. Bunlardan ilki elbette ki var olma iradesidir. Kıbrıs Türkleri’nin güvende olabilmeleri için, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin zorunluluğuna dair sarsılmaz bir inanca sahip olmaktır. Federasyon veya Konfederasyon gibi arayışların karşısında, iki devletli çözümün ve ilelebet Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin yanındayız. "Bir devletin itibarını tüketerek onun bağımsızlığını savunamazsınız" Dünyada değerlerin ve hukukun yerini maalesef güç siyaseti almıştır. Bugün Gazze'de, Ukrayna'da ve Suriye'de güvenlik kaygıları üzerine kumar oynanamayacağı ve güvenliğin bazı hayalci şahısların fantezi dünyasına kurban edilemeyeceği görülmektedir. Bugün Gazzelilerin yaşadığı dramın bir sebebi de onları koruyacak bir devletlerinin olmamasıdır. Bu yüzden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti var olmalıdır ki Kıbrıs Türklüğü de var olabilsin. Var olmanın ikinci koşulu ise Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemen, hukukun üstünlüğüne dayanan, demokratik ve şeffaf bir devlet olarak var olabilmesidir. Tam teşekküllü ve saygın bir devlet olarak varlığını devam ettirmesi, uluslararası tanınma kazanması gerekir. Son zamanlarda, karanlık ilişkilerle gündeme gelmesi ve bazı illegal işler adasına dönüşmesi kabul edilemez. Bunun böyle algılanması dahi korkunçtur. Bir devletin itibarını tüketerek onun bağımsızlığını savunamazsınız. Kıbrıslı kardeşlerimizin beklentisi de özgür, müreffeh ve kural temelli bir ülkede yaşamaktır. "Savaş uçaklarımızın motorsuz olduğunu öğrenerek ödüyoruz" Kıbrıs davamızın bedelini, Türk milleti olarak yıllarca ambargolarla ödedik. Benzin kuyruklarıyla ödedik, silah ambargolarıyla ödedik. Bir gece ansızın oraya tatil olsun diye gitmedik. Bu mücadeleler unutulduğunda ise ne olduğunu hep birlikte görüyoruz. Kişisel politikaların bedellerini, millet olarak biz ödüyoruz. O bedeli bugün, Beyaz Saray’dan bir randevu almak için bir çırpıda milyar dolarlık yolcu uçağı siparişi verilirken ödüyoruz. Milyonlarca hektar ormanımız yanmasın diye söndürme uçağı alamayarak ödüyoruz. Ve parasını verip kendisini bir türlü alamadığımız F-35’lerle, anlaşma yapıldı derken, Kongre onayının olmadığı anlaşılan F-16’larla, Avrupa’dan tedarik edilmeye çalışılan Eurofighter’larla 'Yapıyoruz, yaptık' diye heyecanla beklediğimiz kendi savaş uçaklarımızın motorsuz olduğunu öğrenerek ödüyoruz. "Türk milletinin sessiz halinden korksunlar" Bugün içeride Öcalan, aracı kılınıp PKK ile pazarlık komisyonu çalıştırılıyor. Dışarıda ise Trump ricacı yapılarak, İsrail ile pazarlık süreci yürütülüyor. Açıktır ki yine unuttuğumuz mücadelelerin bedelini ödüyoruz. Aksi olsaydı, dün bu Meclis çatısı altında terörist başına slogan atılması hayal bile edilemezdi. Bu çatı Türk milletinin iradesinin, egemenliğinin, istiklalinin ve birliğinin sembolü Büyük Millet Meclisi’nin çatısıdır. Bu çatı, egemenliğimize, birliğimize, istiklalimize kast eden bir caniye övgü sloganları atılacak yer değildir. Bakınız düşük bir ses tonuyla anlatıyorum yani yine bunlar celallendi demesinler. Türk milletinin sessiz halinden korksunlar. Millet Meclisi’nin haysiyeti, bir haysiyetsize atılan sloganlarla yaralanamaz. Dün burada, İmralı Canisi için atılan slogan, en az 15 Temmuz hain darbe girişiminde Millet Meclisi'ne atılan bombalar kadar tahripkardır. Bu gerçeği herkes görmek zorunda. Kimse ses çıkarmıyor fark ediyor musunuz? O sloganları atana da müsaade edene de görmezden gelene de yazıklar olsun. "Başta CHP olmak üzere komisyondan çekilmelidir" İhanetin bağrına saplanacağız. Bu şımarıklığa derhal son verilmelidir. Bu kutlu çatı bölücü örgütlerin nümayiş yeri değildir. TBMM'nin itibarı, gelenekleri, teamülleri, hakları ve kuralları mutlaka korunmalıdır. Meclis'e getiremedikleri caninin ayağına, Meclis'i götürecek ve onu meşrulaştıracak arayışlar terk edilmelidir. Sorumluluk sahibi siyasi partiler, yaşanan gelişmelerin neye sebeb olduğunu sonuçlarına bakarak artık idrak etmeli, başta CHP olmak üzere komisyondan çekilmelidir. Havanda su dövmekten başka işe yaramayan ve milletimizin ve devletimizin tartışılmazlarını tartışmaya açan bu yetkisiz komisyonun faaliyetleri sonlandırılmalıdır. Yapılacak iş, konuşulacak konu varsa, Meclis buradadır ve görevinin başındadır. "1923’ün onurunu taşıyamayanların bize reva gördüklerini yaşıyoruz" Üzgünüm ama bugün Cumhuriyeti unutmanın bedelini ödüyoruz. Etnik hezeyanları, entegrasyon diye yıllardır pazarlayanlara karşı, 1923’ün onurunu taşıyamayanların bize reva gördüklerini yaşıyoruz. Omuz omuza duramayan bir ülke, teröristlerin, barış güvercini diye ortaya döküldüğü bir ülke... İktidarın, iktidarda kalmak, ortaklarının da nemalanmak uğruna, ulus devleti muhafaza etmekten vazgeçtiği bir ülke. En acısı da bu namertlikler, iki kutuplu siyaset eliyle gerçekleştiriliyor. Zaten olması gereken şeyler, anormal görülüyor, her skandal, her gerçek krizse, olağan hale getiriliyor. Bugün, iki partili sistem hayalleri kuranlar var ya işte onlar, ikiye bölünmüş bir ülkenin hayrını göreceklerini zannediyorlar. Dedim ya skandal olması gereken şeyler bile, bir gün hatta birkaç saat dikkatimizi çekebiliyor. Bugün Ayşe Barım, 24 saat içinde salıverilip tutuklanıyor. Dünyada hiçbir yerde olmayan bir suç sebebiyle, Fatih Altaylı hapiste tutuluyor. Bir eski iktidar milletvekili olan Hüseyin Kocabıyık, işaret ettiği yanlışlıklar hakaret sayılarak hapse atılıyor. "İtaat edene yönetim kurulu üyeliği, karşı çıkana cezaevi" Gencecik çocuklar, espri yaptı hatta espriye güldü diye gözaltına alınıyor. Sahne şovlarından şarkılardan iddianame yazılıyor. İtaat edene yönetim kurulu üyeliği, karşı çıkana cezaevi. Muhalif, kendine alternatif istemiyor, iktidar kendine alternatif istemiyor. Taraflar şartları eşit olmayan, sözde bir rekabeti kabullenmişler. Başka hiçbir şey duymak, hiçbir şey görmek istemiyorlar. Trolleriyle ayrıştırıp, makamlarında birleştirmeye çalışıyorlar… İşte biz buna itiraz ediyoruz. Ben bu kürsünün, bu çatının nasıl bir bedelle var olduğunu unutanlara hatırlatmak, anlamayanlara anlatmak, görmeyenlere de göstermekle sorumluyum. Cumhuriyeti, asıl ben daha iyi tasfiye ederim rekabetini reddediyorum. Benim sözüm, burayı kurulduğu şekliyle, özüyle muhafaza etmek üzerinedir. Kimse kusura bakmasın mevzu Cumhuriyetse mevzu büyük Türk milleti ise herkes bilsin ki gerekirse hısımlarımla hasım olurum. "Devlet işlerini, parti mitingine çevirmeyen bir Cumhurbaşkanı ol" Buradan Cumhurbaşkanı'na sesleniyorum: TBMM’yi hesap verilen, hesap sorulan, Türk milletinin özü olarak gördüğünde meşru olabilirsin. Gel koy ajandana, emin ol, Trump’ın lütuflarından daha zul değil, göreceksin: Bütçe görüşmelerinde Meclis'te ol. Madem Meclis'in yetkisini aldın, o yetkinin arkasında dur. Devlet işlerini, parti mitingine çevirmeyen bir Cumhurbaşkanı ol, olamıyorsan, benden sonrası tufan deme, o rozetlerden birini devret. Emin ol ki, sana muhalifleri yargılatarak, tarihe altın harflerle geçeceğini söyleyenler, senin dostun değildir. Gel o sözde dostlarla değil, bu çatı altında siyasete geri dön. Siz bakmayın akademik ünvanlı trollerin gevezeliklerine ben Erdoğan'a, artık millete yanaş diyorum, Cumhuriyet Türkiye’sine yanaş diyorum, yönettiğin bu ülkeyle artık barış diyorum. "Her hikayenin öyle ya da böyle bir sonu vardır ve hikayeler sonlarıyla hatırlanır" Bu ülkenin ve devletin sana verdiğinden fazlasını ondan almaya çalışma diyorum. Kendine göre bir sistem ürettin, senden sonra ne olacak düşündün mü diyorum. İki kapılı han diyorlar ya gelip geçiyoruz. Emri hak Sultan Süleyman’ı da buluyor tersanede körükcü Süleyman’ı da. Ne sen muafsın ne ben, bunu hiç düşündün mü diyorum. Cumhuriyeti yıkıp, hanedan kurmaya çalışarak bir siyasi hayatı ziyan ettim demek istemezsin zannediyorum. Canibaşı Apo’nun, eli kandan temizlenmez. O kan bulaşmış ellerden de sana hiçbir hayır gelmez diyorum. İstifayı gerektiren yüzlerce olayı, her zaman bir rüzgar yapıp, irtifa alamazsın diyorum. Geçmiş dönemlerde oldu olumsuz şeyler. Aslında bakanlarının da senin de bürokratlarının da istifa etmesi gerekiyordu. Ama öyle bir algı kampanyası yaptın ki o rüzgardan kendine bir irtifa kaydettirmeyi başardın. Bu sefer deniz tükendi. Bu rüzgar fırtınaya dönüşürse seni kimse kurtaramaz Recep Tayyip Erdoğan. Her hikayenin öyle ya da böyle bir sonu vardır ve hikayeler sonlarıyla hatırlanır. Bunu unutma diyorum. Dediklerim anlayanadır. Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az... "Tek adam rejimine 'hayır' dedik" Bu partiyi kurarken kimseden izin almadık, kimseden inayet beklemedik. Partimizi kuran Türk milletidir. Başınız dik, alnınız açık dolaşınız. Kimseden çekinecek değiliz. Kurulduğumuz günden beridir. Cumhuriyet, demokrasi, hürriyet, insan hakları ve kalkınma dedik. Tek adam rejimine hayır dedik. 2 iş takibine, 3 ihaleye fırıldaklık etmedik. Edenler de aramızda barınamadılar, tam da olmak istedikleri yerdeler. Onurumuzu, şerefimizi, haysiyetimizi ve davamızı trampacılara tahsil ettirmedik. Hiçbir itirazımızı, beğeni ve etkileşim için yapmadık, hiçbir öfkemizi de, makyaj aynasında allamadık, pullamadık. Cumhuriyet dedik, ulus devlet dedik, hukuk devleti dedik. Şantajlara tehditlere boyun eğmedik. Komisyonları fırsat bilip komisyoncu olmadık. Kimsenin arzusuyla da yolumuzu bozmadık. İyiler ve cesurlar diyorum! Hep öyle kalacak! Ne olursa olsun Türk milleti dışında bir aidiyetimiz olmayacak. Cumhuriyeti, muhafaza ve müdafaa etmek dışında bir kavgamız olmayacak! Sözümüzse dün bugün ve daima aynı olacak: Ne mutlu Türküm diyene." (ANKA)