İzmir Barosu, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla basın toplantısı düzenledi. Göç ve mültecilik konusunun küresel boyutta insan hakları ihlallerine neden olduğu vurgulanan açıklamada, Türkiye'nin bu süreçten en çok etkilenen ülkeler arasında yer aldığı belirtildi. Açıklamada, "Sığınmacıların ülkelerini, evlerini ve sevdiklerini geride bırakmak zorunda kaldıklarını, ciddi acılar ve kayıplar yaşadıklarını, iltica ettikleri ülkelerde çoğu zaman, iş hayatında ve sosyal hayatta ayrımcılıklara maruz kaldıklarını hatırlatarak siyasetçileri bu konuda çok daha sorumlu davranmaya davet ederiz" denildi.
İzmir Barosu, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla baro binasında basın toplantısı düzenledi. İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, göç ve mültecilik meselesinin artık sadece bölgesel değil küresel bir sorun haline geldiğine dikkat çekti. Konuşmasında son dönemde İran-İsrail hattında yaşanan gelişmelere de atıfta bulunan Yılmaz, şunları söyledi:
“Mültecilik, göçmenlik özellikle son yıllarda sadece bizim ülkemizin sorunu değil, dünyanın birçok ülkesinin sorunu haline geldi. Kitlesel olmaktan çıkıp yaygınlaşan savaşlar ve çatışmalar nedeniyle, yurttaşların evlerinden, yurtlarından, ailelerinden, çocuklarından ayrı kaldığı ve göç etmek zorunda kaldığı bir süreci yaşıyoruz. Yakın zamanda İran ve İsrail arasında başlayan savaşın yedinci, sekizinci günündeyiz ve yeni bir göç dalgasının da Türkiye üzerinden geleceği yönünde ciddi kaygılar var.”
Yılmaz, mülteci ve göçmenlere karşı geliştirilen ayrımcı ve nefret içeren söylemlere dikkat çekerek “Mültecilere, göçmenlere, iltica talebinde bulunanlara karşı nefret dilinin kullanıldığını çok yakın zamanda gördük ve bundan sonra da göreceğiz diye düşünüyorum. Hukuk, sağlık ve eğitim alanında çok ciddi sıkıntılar var. Milyonlarca göçmen insan, olumsuz koşullarda yaşamaya devam ediyor. Amacımız bu farkındalığı bir kez daha ortaya koymak, bu konunun görünür hale gelmesini sağlamak" dedi.
“122 milyon kişi yerinden edildi, 40 milyon insan mülteci”
Basın açıklamasını İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Dinçer Dikmen okudu. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) verilerine atıfta bulunulan açıklamada, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) verilerine göre 2024 yılı itibarıyla yeryüzünde 122,6 milyon insanın modern hukuk normlarına aykırı soruşturmalar, çatışmalar, yoğun şiddet vakaları, kamusal düzenin ciddi şekilde bozulması ve yoğun temel insan hakları ihlalleri nedeniyle bulundukları yerden başka yerlere göç etmek zorunda bırakıldığı belirtildi.
2023 sonu verilerine göre 68,3 milyon insanı ülkesi içinde yer değiştirmek zorunda kalırken dünya üzerindeki mülteci sayısı da 40 milyona yaklaştığı belirtilen açıklamanın devamında ise şu ifadelere yer verildi:
"Nitekim ülkemizde de durum çok farklı olmayıp özellikle Suriye İç Savaşı’nın başladığı 2011 yılından ve Ukrayna-Rusya savaşının başladığı 2022 yılından itibaren giderek artan sayıda sığınmacı ve göçmen ikamet etmektedir. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nın Mayıs 2025 tarihli verilerine göre ülkemizdeki geçici koruma kapsamındaki Suriyelilerin sayısı 2 milyon 710 bin 476 iken yine aynı tarihli verilere göre ülkemizde yakalanan düzensiz göçmen sayısı ise 56 bin 129’dur. Başkanlığın, 14 Nisan 2025 tarihinde yayınlamış olduğu bir veriye göre ise ülkemizdeki toplam yabancı sayısı 4 milyon 43 bin 215’tir.
İltica hakkı birden fazla uluslararası sözleşme ile güvence altına alınmış olup modern insan hakları sisteminin kurucu belgelerinden bir tanesi olarak yer alan 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 14. maddesi 'Herkesin, sürekli baskı altında tutulduğunda, başka ülkelere sığınma ve kabul edilme hakkı vardır.' şeklinde bu ilkenin varlığını açıkça kabul etmiş bulunmaktadır. Türkiye’nin de taraf olduğu ve hazırlanmasında önemli bir rol oynadığı Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nde de bu hak mülteci tanımı ile beraber genişletilerek sözleşmeye taraf olan ülkelere koruyucu tedbirler alma yükümlülüğü getirmiştir. Bu bakımdan gerek UNHCR gerekse 1951 Cenevre Sözleşmesi 1954 Vatansız Kişilerin durumuna İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile beraber uluslararası koruma sisteminin bel kemiğini teşkil etmektedir. Bu durumun Türk hukukuna yönelik en somut yansıması ise 2014’de yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu olarak yer almaktadır.
Dünyanın birçok yerinde çatışmalar, yoğun insan hakkı ihlalleri, doğal afetler ve buna bağlı olarak göç ve mülteci sayısı artmasına rağmen uluslararası koruma kavramının amaç ve kapsamının maalesef giderek ve hatta bunu korumakla mükellef örgütlerin dahi suç ortağı olduğu bir dejenerasyon ve aşınma sürecini yaşamaktayız. Bu hakkın güvence altına alındığı uluslararası antlaşmalar ve uluslararası kurumlara ev sahipliği yapan batılı ülkeler güncel olarak yaşanan iltica başvurularında göç yollarının güvenliğini sağlama konusunda ve mültecilerin yaşamış oldukları zorlukları gidermede oldukça kötü bir sınav vermiş ve hatta özellikle Avrupa Birliği’nin son göç politikaları ile beraber bu haklar resmen fiilen inkar edilme derecesine gelmiştir. Gazze’de yaşanan soykırım ve abluka karşısında göstermelik endişelerin ötesine geçemeyen tepkilerini de burada kınadığımızı belirtmek isteriz.
Türkiye, hem iltica hakkının güvence altına alındığı uluslararası andlaşmalara taraf olmasına hem de 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun varlığına rağmen sığınmacıların bu yasal düzenlemelerde güvence altına alınmış olan haklarının korunması ile hukuk, sağlık ve eğitim hizmetlerine erişimleri noktasında çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Dünyada ve Türkiye’de siyasetçiler zaman zaman gerçeği yansıtmayan haberlere dayanarak popülist söylemlerle mültecilere yönelik ayrımcı bir dil kullanmakta ve toplumu kışkırtmaktadır. Bu bakımdan bu sürecin giderek insanlık dışı bir hal aldığı Amerika Birleşik Devletleri’nde özellikle bu açıklamanın yapıldığı sırada San Fransisco’da son yaşanan olaylar gayriciddi göç ve iltica politikalarının nihai sonucu olarak yabancılara karşı sergilenen ağır kriminalizasyon politikaları ve ırkçılık ile sonuçlandığını bizlere defaatle göstermektedir. Nihayetinde ülkeler farklı olsa da sonuçlar ve mağdurlar hep aynı kalmakta. Bu durum da bizlere ülkelerin göç politikalarında şimdiye kadar olduğu üzere haklar ve insanlık onurunu giderek daha da dibe götüren bir yarıştan çok artık doğru adımlar ile birbirlerine örnek olmaları gerektiğine yönelik bir karşı eylem planının gerekliliğini bizlere göstermektedir. Sığınmacıların ülkelerini, evlerini ve sevdiklerini geride bırakmak zorunda kaldıklarını, ciddi acılar ve kayıplar yaşadıklarını, iltica ettikleri ülkelerde çoğu zaman, iş hayatında ve sosyal hayatta ayrımcılıklara maruz kaldıklarını hatırlatarak siyasetçileri bu konuda çok daha sorumlu davranmaya davet ederiz." (ANKA)
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
|||||
|
|
![]() Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım. |