POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER GÜNCEL SPOR KÜLTÜR-SANAT DÜNYADAN EKONOMİ TÜMÜ
Silahlı saldırı iddianamesinde detaylar ortaya çıktı!
Silahlı saldırı iddianamesinde detaylar ortaya çıktı!
2 suç örgütü çökertildi: 25 gözaltı var!
2 suç örgütü çökertildi: 25 gözaltı var!
'Memleketini, şehrini koruyan en büyük milliyetçidir'
"Memleketini, şehrini koruyan en büyük milliyetçidir"
Bankada sistem arızası: Milyonlarca dolar çekildi
Bankada sistem arızası: Milyonlarca dolar çekildi
25 Haziran 2020 Perşembe - 13:27

Soyer'le 1 yıla dair her şey: Hatalarım çok ama tedavi edecek iradem var!

Gönül Soyoğul sordu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yanıtladı...

Soyer le 1 yıla dair her şey: Hatalarım çok ama tedavi edecek iradem var!

Kayıt henüz başlamadan, ‘Nasılsınız’ soruma ‘üzerimden silindir geçmiş gibiyim’ cevabını veren, gülümseyerek söylemesine rağmen yüzündeki üzüntüyü olduğu gibi yansıtan… ‘Babama laf söylediler, eşime laf söylediler, aileme laf söylediler, hepsini sineye çektik. Ama bu bardağı taşırdı’ diyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile üçüncü söyleşim..  İlkini koltuğa oturduktan, ikincisini pandemi koptuktan sonra yapmıştık; bu yüzden “1 yıl nasıl geçti”yi konuşamamıştık.

Murathan Mungan’ın ‘Bazı mevsimler bir günde gelir’ dediği gibi bir günde… ‘İzmir’in bayrağı/parası’ gibi akıl ve izan dışı, ulusal basına taşınmış bir suni fırtınanın ertesinde. Başkan Soyer’in hem üzgün, hem sinirli olduğu bir günde.. Bütün ‘sinir bozucu’ sorularıma rağmen, hep aynı olgunlukla cevap vermesi, (yarınki) yazımın da ilham kaynağı oldu.

Ama öncelik röportaj ve bir saatlik sürede sorabildiklerimde, aldığım cevaplarda..

GÖNÜL SOYOĞUL: İzmir bayrağı/parası gibi, anlayıp dinlemeden trolleşerek çevrilen topa girmeyi hiç düşünmüyorum. Sadece, ‘normal tartışmalar yapamıyoruz, konuşamıyoruz, neden’ diye soracağım?

TUNÇ SOYER: Neden biliyor musunuz? Çünkü iyi iş yapıyoruz. Düzgün çalışıyoruz, iyi iş üretiyoruz. Yaklaşık 170 bin gıda paketi dağıtmışız İzmir’in en yoksul mahallelerinde… 170 bine yakın paket, ortalama 4 kişilik haneler diye düşünürseniz İzmir nüfusunun yüzde 15’nden fazla bir nüfusa tekabül ediyor. Biz bu insanlara dokunuyoruz. Hem de her şekilde. Et göremeyen mutfaklara et sokuyoruz, yüzlerce yerli tohum yetiştiriyoruz, küçükbaş hayvancılığı destekliyoruz, çocuklara süt götürüyoruz, gençler için inovasyon merkezi açıyoruz. Bütün bunlar aslında başka bir hikayenin mümkün olduğunu gösteren şeyler. Bir kaderi yaşamıyoruz biz! Bir siyasal tercihin sonuçlarını yaşıyoruz. Bu siyasal tercih değiştiğinde başka bir şey yaşamak mümkün. Biz onun mümkün olduğunu gösteriyoruz. Gördükleri zaman çıldırıyorlar! Onun için ‘nereden ne yakalarız da saldırırız’ telaşındalar. Üstelik tüm bunları ‘Sol’ bir kimlikle yaptığımız düşünülüyor. Solu çoktan gömdüklerini düşünüyorlar.

Bunu anlayamadım. Size ‘sol olduğunuz için mi saldırdıklarını’ düşünüyorsunuz?

TUNÇ SOYER: Tabi ki. Ben sosyal demokrat bir insanım. Sol literatürü çok okudum, çok takip ettim ve çok belirleyici bir izi var benim hayatımda, çocukluğumdan itibaren, gençliğimden, sonrasından… Kısacası iyi iş yaptığımız sürece bu seviyede saldırı devam edecek. Benim gördüğüm maalesef bu.

 Sizin çıtayı çok yüksek tutma gibi bir özelliğiniz var. Seferihisar Belediye Başkanılığınız döneminde ‘yavaş şehir’ de böyleydi, o konuda yol da aldınız. Ama hedeflerinizin hepsi gerçekleşmiş değil. Mesela 2005 yılında bir röportajda demişsiniz ki, “OSCAR Töreni Teos’ta yapılmalı. Bunun için Seferihisar’dan daha anlamlı bir yer yok yeryüzünde…’ Sebeplerini de anlatarak, ‘Biz kentin önüne bu hedefi koyduk’ demişsiniz. Şimdi bunun gibi çok yüksek hedefleriniz var. İzmir’in turizm başkenti, hukukun başkenti, tasarımın başkenti olacağı gibi mesela. Hedefleri bu kadar iddialı/yüksek tutmanız bir taraftan da şöyle düşündürüyor sanki; Hayaller Paris Hayatlar Muş.

TUNÇ SOYER: Eğer hayalleriniz yoksa Muş bile yok! Hayalleri büyük koymanın şöyle bir faydası var; siz yaratıcılığınızı, imkanlarınızı, gücünüzü, bunu gerçekleştirmek için çalışmaya başladığınız zaman büyük bir değişiklikle yapmaya başlıyorsunuz. Hatırlayın 68 kuşağının sloganı; ‘Gerçekçi ol, imkansızı iste.’

Siz gençlere hep bunu söylüyorsunuz.

TUNÇ SOYER: Israrla söylüyorum; ‘Gerçekçi ol, imkansızı iste.’ Bizi, bu hayatın içine soktuğu cendere, yaratıcılığımızı hayal gücümüzü yok eden, öldüren bir şey, daha ilkokuldan itibaren… Halbuki bu beyinler, insanlar çok daha iyisine layık. Bir şey söyleyeyim; son 50 yılda kişi başı düşen milli gelir. Hatırlayın 70’lerde 2 bin-3 bin dolarlardaydı. O dönem tüm Doğu bloğu ülkeleri hepimiz aynı seviyedeydik. 50 yılda onların geldiği yere bakın, bizim geldiğimiz yere bakın. 8 bin dolarlardayız. 3 binden 50 yılda gelebildiğimiz yer 8 bin dolar. Ne oldu? Onlar nereye gitti? Biz nerede kaldık? Neden? Topraklar bereketini mi yitirdi, güneş mi battı, yağmurlar mı kurudu? Ne oldu? Yeraltı kaynaklarımız mı tükendi? Hayır hepsi duruyor. Tamamen yanlış siyasal tercihler! Şimdi bunlar bizi cendereye sokan şeyler. Biz ne zaman ki başka bir hayatın mümkün olduğunu anlayacağız… Yani kişi başı 60 bin dolar niye olmasın bu memlekette? Önündeki engel ne? Finlandiya’da 65 bin dolara çıkartan şey ne? Doğal kaynaklar mı buldular, turizm mi patladı, tarım mı coştu?  Ne oldu? Sadece demokrasi! Ve demokrasi özgürlüğün, yaratıcılığın önünü açan bir şey. O zaman hayal kurmaya başlıyorsunuz. Varsın o hayallerin bir kısmı büyük olsun. Varsın bir kısmı gerçekleşmesin. Ama o hayalleri kurmaktan vazgeçerseniz o zaman ‘o 8 bini nasıl 9 bin yaparım’ telaşıyla geçiriyorsunuz tüm bir ömrü…

Büyükşehir koltuğuna oturmanızdan 4 ay sonra yaptığımız röportajda “Bana orta yolcu derlerdi okulda. Ben bunun kötü bir şey olduğunu zannederdim, ilerleyen zamanlarda aslında bunun iyi bir şey olduğunu öğrendim’ demiştiniz. Hala aynı kanaatte misiniz?

TUNÇ SOYER: Evet, hala aynı kanaatteyim.

Şu siyasi saldırılara, sohbetimizin başında uğradığınızı söylediğiniz haksızlıklara rağmen hala aynı kanaatte, aynı yolda devam ederek başarılı olabileceğinizi düşünüyor musunuz?

TUNÇ SOYER: Yüzde yüz! Ben hayatın siyah ve beyazdan ibaret olmadığını düşünüyorum. Hayatın o kadar çok tonu var ki, o kadar çok rengi var ki… Bunları tercih etmek diye bir şey doğru olamaz. Ya da sadece bunlar varmış gibi düşünmek; siyah ve aktan ibaret, iyi ve kötüden ibaret, güzel ve çirkinden ibaret, doğru ve yanlıştan ibaret… Böyle bir şey yok! Hepimizin içinde bir miktar doğru, bir miktar yanlış var. Üç aşağı beş yukarı aslında aynı canlılarız.

Peki, anlaşıldığınızı düşünüyor musunuz İzmir halkı tarafından?

TUNÇ SOYER: Evet.

Onun geri dönüşümünü, verilerini nasıl alıyorsunuz?

TUNÇ SOYER: Birkaç hafta önceydi, MetroPoll’ün yaptığı bir araştırma var. Orada 3 Büyükşehir’in  belediye başkanının hem kendi kentlerindeki hem Türkiye’deki beğenilme oranlarını tespit etmişler. Üstelik ben Sencar Hoca (MetroPoll Araştırmanın sahibi) ile de konuştum; ‘Araştırmayı 3 bin küsur denekle yaptık, yüzde 1 küsurlarda bir yanılma payı var, çok doğru bir şey çıktı ortaya’ dedi. Tabloyu kısaca şöyle söyleyeyim; Türkiye’deki en yüksek beğeni düzeyi Mansur Bey yüzde 49.6, Ankara’daki beğeni düzeyi 51.9. Ekrem Bey’in Türkiye’deki beğenisi yüzde 47.1, İstanbul’daki 61.8. İzmir’in Türkiye’de beğeni oranı yüzde 29.8, İzmir’deki beğeni yüzde 78.2…

En yüksek başarı oranı sizinki yani kent bazında?

TUNÇ SOYER: Öyle. Bu mesela benim tahmin etmediğim kadar yüksek bir oran. Ben bu kadarını beklemezdim. Ama bunun altında başka veriler de var. Örneğin AKP’liler yüzde 50’nin üzerinde beğeni ifade etmiş. Bu da AKP seçmeni için şaşırtıcı bir şey. Biraz önce dedim ya, biz 170 bine yakın haneye dokunmuşuz diye, bunlar bittikten sonra orada bir çalışma daha yaptık. Dedim ki; bunları bir sandık sonuçlarıyla karşılaştıralım, biz en yoksul mahallelere gidiyoruz ama kime oy vermiş acaba bu insanlar… Çıkan tablo AKP’nin yüzde 50’den fazla oy aldığı yerler, HDP’nin MHP’nin çok oy aldığı yerler, CHP’nin yüzde 20’nin altında kaldığı mahalleler tamamı.  Kısacası biz bu insanlara dokunmuşuz. Buradan besleniyorum ben çok net. Başka bir gıdam yok! Yaptığımız çalışmanın karşılığını bulmasından daha büyük bir ödül olamaz! Varsın bu ‘siyaset esnafı’ diyeyim, atıp tutmaya devam etsin! İzmirli bizi biliyor ve ne olduğumuzu ne yapmak istediğimizi çok iyi anladı. Gerçekten öyle bir teveccühle karşılaşıyorum ki size anlatamam.

Peki, Türkiye genelindeki oran? Yani onu yükseltmek için bir çabanız olacak mı, ya da sizi ne kadar ilgilendiriyor?

TUNÇ SOYER: O çok umurumda değil. Beni çok da ilgilendirmiyor. Muş’taki vatandaş beni tanımayabilir, bundan da gocunmuyorum. Çünkü ben İzmir Büyükşehir Belediye Başkanıyım!

Hemşerilerim tanısın, değerlendirsin yeter, diyorsunuz?

TUNÇ SOYER: Bu bana gerçekten yetiyor.

Kendinizi Sisifos gibi hissediyor musunuz?

TUNÇ SOYER: (Gülüyor) Neden olmasın?

Aktif görevdeyken gazetecilerin her birinin Sisifos olduğunu düşünürdüm. Her sabah kalkar, gazete yapar, ertesi sabah yeniden sıfırdan işe başlarsınız çünkü. Bunaldığınız anlarda oturduğunuz koltuğu bir ceza gibi hissediyor musunuz bazen?

TUNÇ SOYER: Bu biraz, ilahi bir güç vehmediyorum. Belediye başkanlığı muaazzam bir güç. Hayatı dönüştürme, iyileştirme konusunda o kadar büyük bir gücünüz var ki, bu muazzam bir şey. Bu, insanı uyutmayan bir şey! Yarın ne yapabilirim, sonra ne yapsam, daha neler yapılabilir, buradan nasıl bir şey çıkartabiliriz ortaya… Bu muazzam bir şey. O nedenle asla yorulmuyorum, asla moralimi bozmuyorum.

Aksine heyecan duyuyorsunuz.

TUNÇ SOYER: Asla ceza olarak görmüyorum.

1 yıl 3 aydır belediye başkanısınız. Bunun 4 ayı pandemiyle geçti ama genel anlamda, bir İzmir portresi çizseniz, neler söyleyebilirsiniz? Bu kent ne anlattı size? Bu süre içerisinde sizin kendinize bakışınız ne oldu? Hiç hata yapmadığınızı düşünüyor musunuz? Eleştirileri külliyen red mi ediyorsunuz, yoksa bir pay çıkarıyor musunuz? İçinizdeki muhasebede sonuçlar ne oluyor?

TUNÇ SOYER: Benim öncelikle İzmir’de keşfettiğim şey, yeni keşfettiğim, belki de daha fazla keşfettiğim şey; İzmir’deki dayanışma kültürü oldu. Şunu belki de hiçbir kentli kendi kentinde bu kadar çok yapmıyor; kentlilik bilinci. Kentlilik bilinci var İzmir’de… Yani kentine sahip çıkmak, kentini korumak ve kentiyle beraber kendini tanımlamak. Herkes İzmir’i seviyor İzmir’de ve laf söyletmek istemiyor İzmir’e. Bu çok hoş bir şey.

Çocuğumuzla ilişki gibi bu biraz, ‘ben istediğimi söylerim ama dışarıdan kimselere laf ettirmem, kıyameti kopararım.’

TUNÇ SOYER: Aynen öyle. Bu beni çok motive eden bir şey ve bu pandemi süreci benim için acayip öğretici bir şey oldu. Çünkü benin en çok yapmak istediğim şeydi zaten kent ittifakı denilen şey. Onun için daha pandemi yokken, tüm oda başkanlarıyla düzenli toplanmaya çalıştık, çeşitli toplantılar yaptık. Hep, insanları dinleyerek, işin içine katmaya çalışarak bir yol bulmaya çalıştık. Ve pandemi sürecinde o yüce gönüllü insanlar inanılmaz güzel işler yaptılar. Saatlerce bunu anlatabilirim. Kiraz toplayan çocukların hikayelerinden, paket yapmaya çalışan gönüllülerden, para bağışı yapanlardan, yurtdışında gelip yardım edenlerden… Bu benim için yeni bir keşif oldu ve ben İzmir’in geleceğinin böyle bir ittifakla çok daha parlak olacağını düşündüm. Çok zor bir süreç, çok dikenli bir yol. Çünkü klişeler, kutuplaşmalar, tüm bunlar önünüze mayınlı bir tarla çıkartıyor! Ama bir şekilde de bunun mümkün olduğunu düşünüyorum. Yine o ‘orta yolcu’luk meselesine geleyim; orada, onunla bunu buluşturmak, onların arasında uzlaştırıcı olmak ve böylece bir sinerjiyi ortaya çıkartmak. Yani benim için İzmir hayali, başkan olmadan önce de İzmir hayali; bu pandemi sürecinde biraz daha ete kemiğe büründü! Bunun mümkün olduğunu görerek. Aynı masada ticaret odası başkanıyla inşaat mühendisleri odası başkanını buluşturmak ve oradan ortak bir şey yapmaya çalışmak, birbirlerini dinlemelerini, anlamalarını sağlamak. Aynı şey kendim için de geçerli; daha sağda bir insanla, daha solda bir insanla bir araya gelip plan yapmak. Kısacası bunları çok önemsiyorum ve değerli buluyorum. Bizim bu güçleri dışarıda tutarak büyümemizin ihtimalini görmüyorum! Bizi tahrip eden krizler karşısında elimizi kolumuzu budayan şey aslında bu ayrışmalar. Biz ne zaman birleşebiliyorsak, bir araya gelebiliyorsak bu krizlerin tahribatı o kadar azalıyor. Sorunun birinci faslı bu.

İkincisi daha dikenli bir fasıl…

TUNÇ SOYER: Çok başarılı bulmuyorum tabi kendimi. Ben hayatım boyunca sadece kendimle rekabet etmiş bir adamım. Benim asla hayatımda bir rakip olmadı; ne ilkokulda, ne lisede, ne üniversitede, ne ticarette, ne siyasette olmadı. Ben kimseyle rekabet içine girmedim. Hep kendimle rakip oldum. Kendimin eksiklerini gördüm, kendimin yanlışlarını gördüm, kendimi olgunlaştırmaya çalıştım. O nedenle tabi ki çok hatam, çok eksiğim var ama ben kendimi hep bir ‘acemi’ olarak görmek isterim. Çok güzel bir söz var, bir Zen rahibin nefis bir lafı var, benim mottolarımdan biri, diyor ki; ‘Bir ustanın zihninde pek az, aceminin zihninde pek çok olasılık vardır.’ Ben kendimi hep acemi görmeye gayret ettim. ‘Tamam oldu ustalaştık, hele bir de şimdi büyük koltuk var büyükşehir, artık her şeyi en iyi ben yaparım, en iyi ben bilirim.’ Asla böyle bir derdim olmadı. Hatalarımdan ders çıkartıyorum ama o acemi ruhu korumaya gayret ediyorum! Çünkü oradan çıkıyor ne çıkarsa, onu öğrendim hayatım boyunca. Kısacası hatalarım çok ama bunları tedavi edecek iradem var!

Sizin bu bilgece söz, acemilik üzerine kurduğunuz cümleler bazen ‘siniklik’ olarak görülebiliyor mu? Mesela 3 öğretim üyesini, çalışma arkadaşlarınızın arasına kattınız. Ben onlara KHK ile atılmış diye bakmıyorum, CV’lerine, üretimlerine, bilimsel çalışmalarına bakıyorum. Ama onlarla çalışma iradenizi, basına yansıyan anti-propagandalardan öğrenmemize şaşıyorum. Kadrolarının nerede olduğunun da önemi yok, personel prosedürlerini biliyoruz. Ama bütün bu anti propagandaya karşın, siz bir açıklama yapmadınız. Durmadan haksız biçimde gündeme gelmelerine sessiz kalmak niye? Onlara haksızlık değil mi bir açıklama yapmamak?

TUNÇ SOYER: Bu iftihar edilecek bir şey değil bence yani.

Onların kadrolarınıza katılması iftihar edilecek bir şey değil mi? Anlayamadım.

TUNÇ SOYER: Değil. Yani çok normal bir şey. Ben bu insanların İzmir’e çok katkı sunacağını düşündüm.

İşte bu iftihar edilecek bir şey değil mi o anlamda?

TUNÇ SOYER: İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 30 bin personeli var. Bunların içindeki çok kıymetli insanlar için, her biri için aynı şeyi yapmam gerekir. Niye böyle bir şey yapayım? Yani onlara da haksızlık, kendime de haksızlık, diğerlerine de haksızlık. Ben olması gerekeni yaptım. Bu şehirde gerçekten faydalanabileceğimi düşündüğüm, bu şehrin faydalanabileceğini düşündüğüm 3 akademisyen bunlar. Daha benim tanımadıklarım da vardır, İzmir’e daha fayda sağlayabilecek ama ben benim tanıdıklarımı değerlendirebiliyorum, gücümün yettiğini değerlendirebiliyorum. Dolayısıyla bunun böyle şovu yapılacak bir şey olduğunu düşünmüyorum! Tam tersine hayatın akışı içinde onlar daha verimli olacaklar, çok daha üretecekler. Geçen hafta sonu 6 saatlik bir toplantı yaptık, inanılmaz değerli şeyler söylediler. Salondaki sayıyı tam bilmiyorum ama 90 ya da 100 kişi falandık sanırım, oradaki herkes onların farklılığını gördü. Bu çok hoş bir şey. Ama bu şovu yapılacak bir şey değil bence.

Ne demek istediğini anladım. Beraat ettikleri barış imzacısı davalarının terör gibi yansıtılması, HDP’ye oy vermiş olmaları “suç” gibi gösterilen bu üç akademisyenin vesilesiyle sorayım o zaman.  Siz belediyeye personel alırken, CV’sinde bu AK Partili bu CHP’li bu HDP’li diye bir ayrım yapıyor musunuz?

TUNÇ SOYER: Asla!

Bunlara cevap vermeme gerekçenizi hala merak ediyorum..

TUNÇ SOYER: Çünkü bunlar aslında bizi taşımak istedikleri mecraya götürüyor. Yani ben o zeminde bunlarla tartışmak istemiyorum. Bunlar, kullandıkları o ayrışmacı dilin tuzağına düşmek gibi geliyor bana! Tam da bu nedenle çekiyoruz biz İzmir olarak. Sen AKP’lisin, sen CHP’lisin, sen HDP’lisin, hem MHP’lisin… Ben niye bunu öne çıkartayım? Ben neden bunun bir parçası olayım?  Ben tam tersine İzmir’e ne faydası olabilir, İzmir’e ne katkısı olabilir diye düşünüyorum. Temizlik işçisi, kadın olursa daha çok katar diye düşündüğüm için kadını alıyorum, kadın şoför bu toplumdaki şeyi değiştirir diye düşündüğüm için alıyorum. Onun siyasi fikri beni hiç ilgilendirmiyor.  Bu arkadaşlarımız da çok iyi akademisyenler. Sosyoloji, siyaset bilimi, toplum bilimi konusunda çok donanımlılar. Benim için onların barış imzacısı olmaları veya başka bir şey umurumda değil! Ben faydalı olacaklarını düşünüyorum. Büyükşehir Belediye Başkanı olarak benim parametrem bundan ibaret!

İYİ Parti, ittifak partisi İzmir temsilcisinin söylediği, ‘liste verdik bekliyoruz’ cümleleri ne anlama geliyor peki?

TUNÇ SOYER: Bu çok anlaşılır bir şey bence. Onların kendi tabanına söylemek istedikleri var, bizim kendi tabanımıza söylemek istedikleri var, Türkiye genelinde söylemek istedikleri var. Türkiye’de siyaset maalesef böyle yürüyor. Ama bunu anlıyorum. Neden böyle yaptıklarını anlıyorum. Ve anlayışla karşılıyorum. Kızıyorlar mesela bu konuda, ben de onlara kızıyorum; bunu böyle yapmaması lazım, niye bunu söylüyor diye kızıyorum. Ama bu kızgınlıklar bizim kurduğumuz kent ittifakının önemli bir parçası olarak, bu koalisyonu bu ortak ittifakı zedeleyecek bir noktaya gelmesin istiyorum. Bunu bozmak çok kolay. Bozarsınız yani. Bir demece bakar.

Onu bozan ben olmayayım diye mi gayret ediyorsunuz?

TUNÇ SOYER: Tabi ki. Ben asla bozmak istemem bunu. O kadar iğneyle kuyu kazılarak oluşmuş bir ittifak ki bu, belki de Türkiye’nin demokrasi tarihinin en unutulmaz sayfalarından birinde yer alacak. Çok zor bir iş başarıldı. Tabi ki ben bunu pamuklara sararak korumak istiyorum!

Siyasetin bu ikiyüzlülüğünden nasıl kurtulacağız? İçerde ayrı, tabana ayrı konuşmalar… Bunu genel anlamda söylüyorum, genel bir sorun bu ikiyüzlülük.. Nasıl kurtulunur?

TUNÇ SOYER: Bizim nesilden çok umutlu değilim ama gelecek genç nesilden umutluyum. Biz eğer onların; yaratıcı, hayal gücü olan, demokrat, özgür bireyler olarak yetişmelerini sağlayabilirsek bu sığlıkta bu çirkinlikte siyaset yapmayacaklar. Türkiye’de bunun iyi örneklerini gördüğümüz dönemler oldu, gencecik insanlar gözlerini kırpmadan ölüme gittiler. Çok örnek var. Ama ben bunların değişeceğine inanıyorum. Çünkü çok güçlü bir kadim kültürün üzerinde yaşıyoruz biz. Hiçbiri tesadüfi çıkmıyor. Ne Mustafa Kemal Atatürk, ne başka kahramanlar tesadüfen çıkmıyor. Toprak öyle bereketli ki… Onun için karamsar olacak bir durum yok diye düşünüyorum. O ikiyüzlülükler de geçer. Bunlar böyle geçici uzun dönemleri diyeyim.

Sizinle tam birinci yıl değerlendirmesi röportajı yapmaya hazırlanırken pandemi koptu! Ve 3 ay önce o röportajın tamamını salgınla mücadelede neler yapacağınıza ayırdık doğal olarak. Bugünse, 1 seneyi konuşmak istiyorum. Özellikle Kültürpark, Kemeraltı ve Çeşme projelerini. Göreve başladığınızda Kültürpark ile ilgili taşıdığınız heyecan, yaptığınız toplantılar, çalıştaylar.. Ama hala bir sonuç, bir proje yok ortada. Ve giderek eskiyen bir park… O tartışmalardan ne çıktı? Çünkü henüz bir değişiklik yapılmadı.

TUNÇ SOYER: Yok. Çünkü başka bir şey yapılması gerektiği ortaya çıktı o tartışmalarda; koruma amaçlı imar planı. Bu koruma amaçlı imar planı bu işin Anayasası. O olmadan ne proje yapabiliyorsunuz, ne dokunabiliyorsunuz, hiçbir şey yapmak mümkün değil. Ya da ‘ben yaptım oldu’lar…

Siz koruma amaçlı imar planını geri çekmiştiniz kuruldan.

TUNÇ SOYER: Geri çektik. Çünkü öyle devam etseydik bugün bambaşka bir Kültüpark’ta yaşıyor olabilirdik. Ama bu içimize sinmedi. O toplantılarda da ortaya çıktı ki çok farklı fikirler çok farklı beklentiler var. Ve biz bütün bunları derleyip toparlayıp, yine odalarla beraber bir koruma amaçlı imar planı üzerine çalışıyor arkadaşlarımız. Ve sonuna geldiler. O bitecek onu geçireceğiz meclisten ve ondan sonra ne çıkarsa koruma amaçlı imar planı, ona göre yol alacağız. Yani burada durmuş gözüken şey, aslında yol alıyor ama herkesin beklediği hızda olmayabilir. O hızda olması da gerekmiyor. Sağlam temeller üzerinde yürüyen ve kimsenin itiraz etmeyeceği bir şey olsun istiyoruz! O nedenle biraz zamana yayılarak devam edecek ama burada bir telaşım yok. Ben gelir gelmez hemen bunu hallederiz gibi bir fikre sahiptim ama değilmiş.

Sizin yurtdışı deneyimlerinizi, zengin bir birikime sahip olduğunuzu biliyoruz.  Siz gittiğiniz büyük kentlerde, oradaki parkların sık sık tartışmaya açıldığını, ya da her gittiğinizde bir şeylerin değiştiğini görüyor musunuz? Niye bu Kültürpark için böyle olmuyor?

TUNÇ SOYER: Çünkü 2 ayrı şey var Kültürpark’ta. Bir, doğal sit. İki, tarihi sit. Tarihi sit kısmı çok iyi bilinmiyor. Doğal sit oluşu ve tarihi sit oluşunun sebepleri var. Doğal sit oluşunun anlaşıldığı bir tablo var hepimizin malumu. Peki tarihi sit ne? Tarihi sit şu; Kültürpark’ı yapanların iradesi burayı bir halk üniversitesi olarak tanımlamış. Ne demek bu? Burada eğitim alınacak demek. Ne demek halk üniversitesi? Bir biçimde insanların eğitileceği bir alan olarak tanımlanmış. Hiçbirimiz, bu kentte yönetici olarak gelip geçecek, benden öncekiler de benden sonrakiler de, kurucuların iradesi dışında bir irade ortaya koymaları zaten doğru olmaz. Bizim hem tarihsel sit kimliğine hem doğal sit kimliğine uygun bir çözüm bulmamız lazım. Batı’da örneklerini saydığımız parklar hepsi doğal sittir, hiçbirinde tarihsel sit özelliği yoktur benim bildiğim kadarıyla.

Tartışmalar bu noktadan doğuyor mu diyorsunuz?

TUNÇ SOYER: Bu noktadan doğuyor, tabi başka noktalar da var ‘Ne olacak doğal sit olmayıversin, kongre merkezi de olsun o da olsun’ diyen de var. Ama burada mesele o iradeye, yani kurucu iradeye saygı göstererek bir gelecek planlamak. O nedenle çok tartışma çıkıyor. Ne olmalı ki, burası aynı zamanda bir eğitim başlığı taşısın. Mesela Uluslararası Enternasyonel Fuarı başladığında bunun bir eğitim boyutu varmış. Zaten o yüzden getirmişler. Nedir? Aynı EXPO gibi tarihin belli bir anında, belli bir coğrafyada insanların eriştiği düzeyi birbirleriyle paylaşıp, göstermek için kurdukları bir şey. İzmir on yıllarca bunu yapmış. Ben kendi çocukluğumdan biliyorum, koşardık bu sene Ruslar ne getirmiş, Amerikalılar daha mı ileride… Onların broşürlerini alırdık, okurduk. Eğitimdi aslında, tüm İzmirliler, tüm Türkiye için eğitimdi. O yüzden bütün Ege İzmir’e akardı. O pavyonlar gezilir, herkes bilgi alır kültürünü arttırır, içinde eğlencesi vardır lezzeti vardır. Şimdi Enternasyonel Fuar burada yok. Peki ne koyacağız da eğitim, eğlence, kültür unsurlarını ortaya çıkaracağız? Velhasıl, burada ortak bir şey çıkacak diye ümit ediyorum, koruma amaçlı imar planı. Çünkü bu 2 esasa sadık kalınarak bir plan yapılıyor.

‘Buradan çıkacak sonuçlara saygılı olacağım, benim kendi kişisel fikirlerim 1 oy sonuçta’ demiştiniz daha önce. Ama olmazsa olmazınız, Kültürpark için kırmızı çizginiz ne?

TUNÇ SOYER: Bu 2 şey. Bu benim sorumluluğumda olan bir şey. Bunun koruyucusu olmak mecburiyetinde olan kişi benim; tarihsel sit ve doğal sit kimliklerinin korunması. Benim görevim bu. Bu 2 sınır içerisinde bu iki temel esas çerçevesinde her şey olabilir, hiçbir şeye itiraz etmem. Ama doğal sit kimliğini ihmal ediyorsanız karşı çıkarım, tarihsel sit kimliğini göz ardı ediyorsanız karşı çıkarım. Bu ikisi birlikte olmak zorunda!

Peki ne zaman İzmir’in önüne çıkacak?

TUNÇ SOYER: Birkaç ay içerisinde sanıyorum. Pandemi bunu biraz geri plana attı ama tekrar yürüyecek.

TARKEM ve Kemeraltı meselesine gelirsek…

TUNÇ SOYER: Kemeraltı meselesinde hiç vazgeçmiş değiliz. Kemeraltı bu şehrin kaldıracı olacak! Havra Sokak ile başlıyoruz. En kısa sürede Havra Sokağın aydınlatması, döşemesi, tezgahları vs her şeyini elden geçireceğiz ve yepyeni bir Havra Sokak yaratacağız ve devam edeceğiz. Bunda hem dünya bankasından kaynak bulacağız, hem o katlı otoparkı yıkacağız, İkiçeşmelik’i taşıyacağız. Hepsini yapacağız. O ilk hayalini kurduğumuz Kemeraltı Projesi’ni hayata geçireceğiz! TARKEM ile çalışacağız.

TARKEM konusunda kentteki tartışmalardan haberdarsınızdır. Nasıl bakıyorsunuz TARKEM’in yapısına? Yüzde 30 hisse sahibisiniz İzmir Büyükşehir olarak…

 TUNÇ SOYER: O yapı duracak. Bence hiçbir mahsuru yok. Hatta aksine katkısı olacaktır. Fakat çok tekil çalışan bir yapı tabi. Orada bir bina, burada bir bina. Bizimki biraz daha bütüncül bakış açısıyla biraz daha köktenci bir çözüm ortaya koyacak. Kemeraltı’nda bütün altyapıyı yeniliyoruz, büyük bir çalışmaya gireceğiz, sokak sağlıklaştırmasıyla ilgili aynı şekilde… Ben TARKEM’den memnunum! Hiçbir çekincem de yok, hiçbir tepkim de yok. Tam tersine, bizim bu bütüncül bakış açımız içerisinde uygun bir yere oturduğunu düşünüyorum. Onlarla da iyi ilişkiler içinde devam edeceğiz.

Çeşme Turizm Projesi hakkında… ‘Hükümetin şirin görünsün diye turizm projesi dediği projenin aslında Çeşme’yi satmak olduğu da var… ‘12 ay turizm 100 bin istihdam’ diyerek savunanlar da. ‘İçinde koruma alanları, mera alanları, orman olan milyonlarca arazi, kamu malları satılarak kaynak yaratmaya alışmış bir iktidar tarafından bozuluyor’ diyenler de. Kapalı kapılar ardında yürüdüğü için o toplantılarda neler konuşulduğunu bilemiyoruz. Bu konuda şeffaflığı sizden bekliyoruz.

 


TUNÇ SOYER: Çeşme Projesi çok büyük bir proje, dev bir proje. Burada kilitlendiği noktalardan birisi su meselesi. Ben size çok basit bir şey söyleyeyim, tüm o şeffaflığı aslında görmenizi sağlayacak; Sayın Bakan dedi ki ‘Eğer su meselesi bir sorunsa, bu sorunu çözmeden bir adım atmayız’ dedi. Burada tüm sürecin gelip dayandığı yer su meselesi. Son toplantıda hem İZSU Genel Müdürümüz, hem DSİ Genel Müdürü, hem Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı ve İYTE Rektör Yardımcısı, bu 4 arkadaşımız Yarımadadaki su kaynaklarıyla ilgili bir değerlendirme sundular. Bu değerlendirmede ortaya çıktı ki; Yarımadanın su kaynakları bırakın böyle dev bir projeyi beslemeyi, mevcuda yetmiyor! Dolayısıyla projenin gelip tıkandığı yer şurası; Su nereden bulunacak? Sayın Bakan dedi ki; ‘Biz ters ozmos yöntemiyle deniz suyunu arıtarak bu suyu temin edeceğiz’ dedi. O zaman geliyor iki noktaya; onun feasible olup olmadığı meselesini öğrenmek ve bunun çevresel etki değerlendirmesini yapmak. Yani deniz suyunu arıtabilirsiniz ama oradaki tuzu ne yapacağınızı, kullandığınız suyun nasıl değerlendirileceğini, nasıl bir maliyetle bunun karşılanacağını, yatırım maliyetinin işletme maliyetinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği noktasına geldik. Bu nasıl çözülecek bilmiyorum. Bakan Bey ‘ben bunu araştıracağım, yapabiliyor muyuz, yapamıyor muyuz size söyleyeceğim’ dedi. Bir sonraki toplantıyı dört gözle bekliyoruz.(gülümsüyor)

Yapamıyoruz diyebilir mi sizce?

TUNÇ SOYER: Diyebilir. Yani en azından biz o zaman deriz, birileri der; ‘Siz bunu araştıracaktınız, getirdiniz ama bunun çevresel etki değerlendirmesi çok negatif, bunun maliyeti, altından kalkılamaz bir şey.’

Peki Tunç Soyer olarak sizin Çeşme Projesi’ne bakışınız ne?

TUNÇ SOYER: Bir proje yok ortada, bir fikir var.

Hep diyorsunuz ya ‘Başka bir hayat mümkün’ diye. Başka bir turizm mümkün değil mi? Son korona vakası dünyada yaşanan pandemi, bize ‘bir kez daha düşünüp, şu yoğurdu üfleyerek yiyelim artık, başka bir dünya yok’u anlatmadı mı?. Eğer bu da anlatmadıysa bize, başka ne anlatacak?

TUNÇ SOYER: Doğru, çok güzel. Hatta ben bunu şöyle tarif edeyim size; Pandemi süreci bize gösterdi ki, doğanın sağlığını kaybettiği yerde bizim iyi olmamız mümkün değil. Doğanın sağlığını kaybedip kaybetmeyeceği öyle elinin tersiyle itilecek bir şey değil. Böyle yaptığınız zaman sizi alıyorlar bir noktaya oturtuyorlar, bir klişenin içine hapsediyorlar ve siz ağzınızla kuş tutsanız onun içinden çıkamıyorsunuz! Söylediğinizin ne kadar doğru olduğunun hiçbir önemi kalmıyor. Biz o klişelere tıkıştırılmak istemiyoruz! Biz bilimin doğrultusunda, doğayla ilgili kaygılarımız doğrultusunda ne söyleyeceksek söyleyeceğiz. Yeri zamanı gelecek ama bunu kategorik bir üslupla ve kategorik bir tarzda yapmak istemiyorum.

Ondan sonra orta yolcu deniyor işte.

TUNÇ SOYER: Ama eğer bunu demezseniz de siz öteki oluyorsunuz. Ben niye öteki olayım ki? Ben bu şehrin belediye başkanıyım. Ben bu konuda görüş ortaya koyan herkesi tabi ki dinleyeceğim, benim vazifem bu. Ben bu şehrin çıkarlarını ancak böyle yaparsam koruyabilirim. Aksi takdirde kendi fikirlerimin çıkarlarını koruyor olurum.

Yani bu konuda bana güvensin İzmirliler mi diyorsunuz?

TUNÇ SOYER: Kesinlikle. Ben ne hiçbirinin geleceğini ipotek altına alacak bir şeye izin veririm, ne onların doğayla uyumlu hayat tarzını ortadan kaldıracak bir şeye izin veririm, ne de onların emeğini sömürecek geleceğini karartacak bir şeye izin veririm. Hiçbir şeye izin vermem!

Ağzınız yandığı için korunaklı cümleler söylüyorsünüz ama bir Kültür Turizm Bakanı’nın ‘Eğer Çeşme’de kazanırsak Kemeraltı’na yatırım yapacağız’ demesine, UNESCO’nun korunabilir kıymetler listesine girmeye aday bir yer için bunu söylemesine de bir cevabınız yok mu? Kemeraltı gibi bir değerin, bir promosyon gibi görülmesi doğru mu? Bu ifade pek çok yanlışı anlatmıyor mu?

TUNÇ SOYER: Niye bana istediğiniz şeyi söyletmeye çalışıyorsunuz ki? (Gülüyor)

Çünkü benim kentim, benim Kemeraltı’m. Ben onu çocuğum gibi seviyorum pek çok İzmirli gibi. Ve pek çok İzmirlinin içini acıttı bu cümle.

TUNÇ SOYER: Ben de çocuğum gibi seviyorum, Kemeraltı’nı da Çeşme Yarımadasını da. Ne birini diğerine feda ederiz, ne birini diğerine promosyon gibi kullanırız! Asla böyle bir şey yapmayız. Biz yapmayız! Şunu çok açık söylüyorum; biz Kemeraltı’nı bu şehrin kaldıracı olarak düşünüyoruz. Daha net söyleyeyim; Kemeraltı’na biz olanca gücümüzle yükleneceğiz, tüm kurumsal kapasitemizle sahip çıkacağız. Diğer tarafta, Çeşme Yarımadası, sonuna kadar koruyacağız. Onun doğasını, su kaynaklarını tabi ki koruyacağız. Buna nasıl izin veririz! Ama burada bakanın ne söylediği, ne yaptığı ile ilgili benden bir değerlendirme yapmamı beklemeyin. Bu benim yapmak istediğim bir şey değil. Ben bu tür polemiklerle ilgilenmiyorum.

Polemik yaratmak için asla sormadım.

TUNÇ SOYER: Siz sormuyorsunuz da okuyan tarafından böyle anlaşılır. Ben böyle bir polemiğe girmek istemem! O bunu böyle bir şey için mi kullandı, niyeti nedir, arkasında ne fikri var gibi şeylere girmek istemiyorum. Onun ne söylediğini bilemem, beni de ilgilendirmiyor.

‘Öyle bir sözü ben söylemedim, önemli olan bu’ mu diyorsunuz yani?

TUNÇ SOYER: Ben söylemedim. Söyleyenin niye söylediğini de sorgulayacak bir kehanetim yok! Onların kendi bileceği şey, onlara sormak lazım.

Vaktimiz bitti ama sormam gerekiyor. Danışmanınız Ahmet Altan ile CHP İzmir Milletvekili Özcan Purçu Çeşme’de bir açıklama yaptılar. “Biz Romanlara ev, onlara daha iyi bir yaşam sağlayacağız’ derken o derme çatma evleri de insanların başlarına yıkıldı. Sanki bir bilek güreşi mi var Çeşme ile aranızda? Çeşme Belediye Başkanı sizi aramadı mı, bunu size sormadı mı? Bunu polemik olsun diye sormuyorum, içimizi sızlattığı için soruyorum. O insanların yaşamı zaten kötüydü. İzmir’de yaşayan Romanlara, yarın bir gün bizim de evimizi başımıza yıkarlar mı kaygısını yaşattı.

TUNÇ SOYER: Mesele Roman meselesi de değil. Dezavantajlı gruplara bizim yaklaşımımız bu kadar hoyrat olmamalı diye düşünüyorum.

Sonuç?

TUNÇ SOYER: Allahtan bir uzlaşma zeminini bulmuşlar, bir görüşme yapmışlar. Çeşme Belediye Başkanının öncelikleri farklı olabilir, Özcan Bey’in öncelikleri farklı olabilir; sonuçta beni ilgilendiren kısmı özellikle dezavantajlı vatandaşlara, hele ki böyle sokakta yaşayan insanlara vicdan borcumuz var bizim. Ve onları korumak kollamak görevimiz. Biz o günden beri yemek servisi yapıyoruz, yetki alanımızda olan maksimumu yapmaya gayret ediyoruz. Bundan sonra da yapacağız, gücümüzün yettiği yerde yapacağız. Tabi ki Çeşme Belediye Başkanımızı da bunun içine almak için elimizden geleni yapacağız.

Dezavantajlı gruplar deyince, mülteciler de var mı arasında? Pandemi sürecinde onları da ayırmadınız ama mülteci konusu bugünden yarına bitecek değil, bu çok net. Uzun vadeli bir planınız var mı onlarla ilgili?

TUNÇ SOYER: Bugün UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) ile bir toplantı yaptık. Bu konuda İzmir’de UNDP ile birlikte yeni çalışmalar yapacağız. Uzun vadeli olacak, evet.

Sorularım için zaman yetmedi, sizin eklemek istediğiniz bir mesaj, bir not varsa, öyle kapatalım söyleşiyi…

TUNÇ SOYER: Ben çalışkan bir insanım. Çalışmayı çok seviyorum. Nerede çalışırsam çalışayım, çok çalışıyorum. İkincisi; bu toprağı bu denizi çok seviyorum. Bu çok tutkuyla bağlı olduğum bir şey. Bunun üzerine biraz vizyon da biraz da iz bırakma gayesi ekleyin, işte o benim! Sonuçta ben buyum ve bunu yapmaya devam edeceğim. Hem bu kadim kültüre çok inanıyorum hem de buradan çıkacak aydınlık geleceğe çok inanıyorum. O yüzden onun bir parçası olmak, o mücadelenin bir parçası olmak yetiyor. Karıncaya, ‘Kabe çok uzak sen oraya su taşıyorsun ama asla varamayacaksın’ demişler. ‘Bu yolda olmak yeter’ demiş. Ben de bu yolda olmayı yeterli görüyorum. En iyisini yapmak için, en fazlasını yapmak için gayret etmeye devam edeceğim.

 
TMMOB'dan Çeşme projesi raporu: Doğaya zarar verecek, kamu yararı yok!
 
AK Kadınlar'dan can dostlar için İzmir'e çağrı!
YORUMLAR
Toplam 5 yorum var, 5 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Gürsan Ercan 14 Temmuz 2020 Salı 20:45

Ne güzel ne can alıcı sorular.. Yüreğine , diline sağlık canım. Bizim tercümanımız olmuşsun! Paylaşmak istiyorum.Sayende belediyemizden haberdar olduk. Aksak giden yönleri de sizlerin sayesinde ulaştırırız inanıyoruz .Tekrar sağol canım!

Yorumu oyla      0      0  
Jale Gelgör 26 Haziran 2020 Cuma 12:47

İzmir’ lilerin düşündüklerini gerçekleştireceğinize, çalışma azminiz ve pozitif düşüncelerinizle, başaracağınıza yürekten inananlardan biriyim Yolunuz açık, şansınız bol olsun.her zaman yanınızdayız. Uluslararası Kadınlar Dayanışma Der.(İWSA) İzmir merkez Genel Bşk.

Yorumu oyla      0      0  
ibrahim Yüncü 25 Haziran 2020 Perşembe 21:43

Büyük kentleri yönetmek çok zordur.30 İlçe İBB'ye bağlı. Takım olmak gerek. Takım olmak da yetmiyor. Liyakat gerek. Tunç bey seçilince çok heyecan duymuştum, yeni bir çağ başlayacak demiştim. Kültür Daire Başkanı olarak Makine Tamirde görev yapan bir kişi atadı. Vizyonu bir anda sıfır oldu. Yazık önümüzdeki dört sene boş geçecek anlamına gelir bu!

Yorumu oyla      0      0  
Düriye Ayyıldız 25 Haziran 2020 Perşembe 16:27

Teşekkürler Gönül Soyoğul bu güzel röportaj için. Değerli Başkanımıza da başarılar, kolaylıklar diliyorum. "Orta yol" kavramından söylemek istediğinizi anlaşma, anlaştırma zemininde uyumu sağlayan, çözüme götüren yol olarak algıladım Sayın Başkanım. Ama ideolojik olarak ortada olmak farklı bir durum değil mi?...

Yorumu oyla      0      0  
Cem Ceylan 25 Haziran 2020 Perşembe 15:37

UNESCO’nun korunabilir kıymetler listesine girmeye aday bir yer için bunu söylemesine de bir cevabınız yok mu?.... Yokmuş !

Yorumu oyla      0      0  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Esnafın Başkanı Mutlu'yla salgın gündemi: Zaten yaralıydık, katmerlendi!
Gönül Soyoğul sordu, İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Zekeriya Mutlu yanıtladı...
Başkan Engin'den çarpıcı açıklamalar: Vaka raporu, Soyer'e destek ve 'kutuplaşma' mesajı!
Narlıdere Belediye Başkanı Engin katıldığı yayında önemli açıklamalarda ...
Psikolog Baş anlattı: 'Karantina süreci'yle baş etme yolları!
DEÜ Psikoloji Bölümü Araştırma Görevlisi ve TPD İzmir Şube Başkanı Uzman ...
 
Soyer'le korona gündemi hakkında her şey: Dibi gördük ama dağ gibi umudum var!
Gönül Soyoğul sordu, Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer korona günlerinde ...
Kırgöz 1 yılı anlattı: Hikayeyi tersine çevirdik!
Dikili Belediye Başkanı CHP’li Adil Kırgöz, görevde geride kalan bir yılını ...
Başkan Gürbüz 1 yılı anlattı: Nasıl bir başkan oldu, neleri değiştirdi?
Pazarcılıktan itfaiye erliğine kadar pek çok işte çalıştıktan sonra Mart ...
 
Karakayalı 'CHP burada kalıcı olacak' dedi, formülü açıkladı!
Kemalpaşa Belediye Başkanı Karakayalı, Gerçekizmir’e konuştu. Karakayalı, ...
Nalbantoğlu ilk kez Gerçekizmir'e konuştu: Soyer ile birbirimize 'yoldaş' deriz!
Gönül Soyoğul sordu, Rıfat Nalbantoğlu yanıtladı... Genelden yerele, Kültürpark’tan ...
CHP'li Türkbay'dan il kongresi çıkışı: Mağdur edildik!
CHP Karabağlar İlçe Başkanı Türkbay Gerçekİzmir’e önemli açıklamalarda ...
 
RÖPORTAJLAR
ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK'TA GERÇEK İZMİR
TWITTER'DA GERÇEK İZMİR
YAZARLAR
Sercan Avcı
Soyer’in İstanbul mesaisi ve İzmir’de 1 Nisan sonrası
İlker Ağın
Atatürk ve tarım
Seray Akın
Otomobilin neyi eksik? Onun da tarihi var...
Fikret İlkiz
Yargıç dertlenmesi ve etik
Dr. Tuncay Filiz
Hipertansiyon
ÇOK YORUMLANANLAR
Gerçek İzmir
KünyeKünye Ä°letiÅŸimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri