POLİTİKA YEREL YÖNETİMLER GÜNCEL SPOR KÜLTÜR-SANAT DÜNYADAN EKONOMİ TÜMÜ
Karamollaoğlu'ndan flaş genel başkanlık açıklaması!
Karamollaoğlu'ndan flaş genel başkanlık açıklaması!
Fenerbahçe Beko kaybetti: Maç sonu arbede!
Fenerbahçe Beko kaybetti: Maç sonu arbede!
Beşiktaş ve Çaykur Rizespor'dan 5 gollü maç!
Beşiktaş ve Çaykur Rizespor'dan 5 gollü maç!
Erzan hakkında iki yeni iddianame: Pazarcı çift detayı!
Erzan hakkında iki yeni iddianame: Pazarcı çift detayı!
23 Nisan 2024 Salı - 10:33

Tugay: 'Saray rejimi' kısa bir parantez olarak kalacak!

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay BirGün Gazetesi için bir makale kaleme aldı. Tugay, "Saray rejimi” Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik ilerleyişinde kısa bir parantez olarak kalacak, egemenlik yeniden saraydan halka geçecektir." ifadelerini kullandı. 

Tugay:  Saray rejimi  kısa bir parantez olarak kalacak!

GERÇEKİZMİR - İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay BirGün Gazetesi için bir makale kaleme aldı. Tugay yazıda, çoğunlukçu demokrasi ile çoğulcu demokrasinin farklarına vurgu yaptı.

Tugay, "Ülkemiz demokrasisi her zaman sorunluydu ama son yirmi yıldaki uygulamalarla güçler ayrılığının giderek ortadan kaldırılması, demokrasiyi kazananın her şeyi kazandığı otoriter bir yöne götürdü" dedi.

Tugay kaleme aldığı makalede ayrıca, "Saray rejimi” Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik ilerleyişinde kısa bir parantez olarak kalacak, egemenlik yeniden saraydan halka geçecektir." ifadelerini kullandı. 

Tugay'ın makalesi şöyle;

Monarşiden cumhuriyete, hilafetten laik düzene geçiş ve sonrasında da imparatorluğun enkazından ulus devletin oluşturulması, halk egemenliğine dayanarak gerçekleştirildi. Türkiye Cumhuriyeti, saraylarda değil, en zor koşullarda bir araya gelen Millet Meclisi’nde kuruldu. 1924 Anayasası ile halkın temsilcilerini seçtiği, bu temsilcilerden oluşan Meclis’in yasaları yaptığı ve hükümeti oluşturduğu bir sistem getirildi. Bu rejim Meclis’i en üst organ olarak kabul etti. Cumhuriyet’in kuruluşunda ortaya çıkan bu anlayış Türkiye’nin siyasi kültürünü biçimlendirdi. Bu anlayış bize egemenliğin millete ait olduğunu saraya veya bir azınlığa devredilemeyeceğini öğretti.

Tarihin uzun ve kısa dalgaları vardır. Uzun dönemler açısından bakıldığında insanlık ileri doğru gider ama kısa vadede bazı döngüsel hareketler geriye gidiliyormuş izlenimi verebilir. Son yirmi beş yılı kapsayan dönemde ortaya çıkan “saray rejimi” Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik ilerleyişinde kısa bir parantez olarak kalacak, egemenlik yeniden saraydan halka geçecektir.

HALK İÇİN, HALK TARAFINDAN

Demokrasi, insanlık tarihi boyunca farklı içerikler, farklı anlamlar kazanmış bir kavram. Modern demokrasinin en yaygın tanımlarından biri Abraham Lincoln'e ait; O, “Halkın, halk için, halk tarafından yönetimi” olarak tanımlıyor. Bu yönetimin nasıl olması gerektiğine dair faşizm deneyimini de dikkate alarak 20. yüzyıl demokrasileri bazı ideal yanıtlar ürettiler. Demokrasi, hükümetlerin politikalarını kamunun yani yurttaşların yönlendirdiği, belirlediği ve yürütmenin hesabı sandıkta yurttaşlara verdiği, toplumun ortak görüş ve anlayış oluşturduğu bir sistem olarak kabul gördü. Bu varsayıma göre demokrasilerde; her yurttaşın katılımına açık özgür bir kamusal alan, güçlü bir sivil toplum, demokratik siyasi partiler, etkin denetim mekanizmaları, doğru bilgilendirmeyi mümkün kılan medya ortamı, eşit koşullarda rekabet, hakları güvence altına alan hukuki çerçeve olmalıdır. 20. yüzyılın parlamenter demokrasisi kendi işleyişini böyle açıkladı.

Bu demokrasi tanımına geçen yüzyıl boyunca farklı kesimlerden itirazlar oldu. Emekçi sınıflar, kadınlar, azınlıklar, sistemin dışladığı insanlar kendilerinin yeterince temsil edilmediğine inanarak demokrasinin sınırlarını genişletmek, kendilerinin daha çok kapsanmasını sağlamak için mücadele ettiler ve çeşitli kazanımlar sağladılar. Parlamenter demokrasi sivil toplumu ve toplum içindeki farklılıkları daha çok dikkate almak zorunda kaldı. Özellikle Avrupa ülkelerinde, merkezi iktidarın elindeki birçok yetki, temsilin daha doğrudan sağlandığı yerel yönetimlere devredildi. Askeri rejimlerden sivil rejimlere geçen Güney Amerika ülkelerinde yeni katılımcı modeller geliştirildi.

Öte yandan tam tersine bir gidişten söz etmek de mümkün. Parlamenter demokrasinin kendilerini temsil etmediğine inanan alt sınıflar arasında otoriter-popülist siyasetçiler itibar kazanmaya başladığına tanıklık ediyoruz.

Kısacası, içinde bulunduğumuz 21. yüzyılın ilk çeyreğinde parlamenter demokrasi hem daha geniş demokratik arayışların hem de otoriter yönelimlerin eleştirisi altında. Bize düşen, demokrasiyi sandığa indirgemeden, yurttaşların katılımıyla genişletmek, daha çok insanın daha doğrudan temsilini sağlamak, bu sayede demokrasinin kazanımlardan vazgeçmeyi öneren popülist eğilimleri engellemek olmalı.

İNSANLIK YENİ YOLLAR BULACAKTIR

Türkiye’de katılımcı bir demokrasiyi engelleyen önemli bir neden “çoğunlukçu demokrasi” anlayışının yaygınlığıdır. Çağdaş demokrasi, iktidarın sınırlandığı, seçimleri kazananın her istediğini yapma hakkını kendinde bulamadığı bir sistemdir. Bu açıdan ülkemiz demokrasisi her zaman sorunluydu ama son yirmi yıldaki uygulamalarla güçler ayrılığının giderek ortadan kaldırılması, demokrasiyi kazananın her şeyi kazandığı otoriter bir yöne götürdü.

Çoğunlukçu demokrasiden çoğulcu demokrasiye geçiş için yerel yönetimlerde yurttaşlara örnek uygulamalar sunmamız, gerçek demokrasinin ne olduğunu pratikte göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunu da sınırlarımızı bilerek, yasalara uyarak, farklı partilere oy verenlerin haklarını gözeterek, partizanlık ve kayırmacılık yapmayarak, adil hizmet vererek, bütün hemşehrilerimizi kucaklayarak gerçekleştirebiliriz.

Demokrasinin modern tanımında siyaset sadece siyasetçilere bırakılamayacak bir alandır. Bütün yurttaşlar siyaset üzerinde söz ve etki sahibi olabilmelidir. Ancak böylece, canlı ve verimli bir demokratik işleyişe kavuşabiliriz. Yurttaşlar beş senede bir oy kullanan “seçmen” olmaktan çıkar, kendi hayatları üzerinde söz ve karar sahibi öznelere dönüşür. Seçimler dışındaki diğer siyasi kanallar açılmalı, yeni demokratik yollar oluşturulmalıdır. Sivil toplum örgütleri, protesto ve gösteri hakkı, itirazlarını dile getirmenin farklı biçimleri demokratik bir toplumsal yaşamın olmazsa olmazlarıdır. Ne kadar katılımcı olunursa, siyaset o oranda elitlerin işi olmaktan çıkacak, temsil niteliği yükselecek, tabana yayılacaktır. Bu sayede, siyasetçilerle temsil ettiği varsayılan insanlar arasında yabancılaşma da azalacaktır.

YEREL YÖNETİMLE BAŞLAR

Belediye Kanunu’nun; 13’üncü maddesinde, “Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır” ibaresi yer alır. Bu madde yerel yönetimlere her türlü yurttaş katılımı için geniş ve esnek bir çerçeve sunmaktadır.

Katılım kavramına her türlü sorununu çözebilecek sihirli bir anlam yüklemeden, yöneticisi olduğumuz şehrin özelliklerine uygun yeni ve çeşitlenmiş katılımcı mekanizmalar geliştirebilmeli, temsili demokrasinin sınırlarını halkın çıkarları için esnetebilmeliyiz. Böylece, hem kentin sorunlarını çözmek için verimli yollar bulabiliriz hem de bu tür pratikler sayesinde yeni demokratik kurumlar oluşmasına öncülük edebiliriz. Bu demokratik kurumlar, aynı zamanda yurttaşların demokrasi kültürünü özümsedikleri alanlar olarak da işlev görecektir.

Yakın tarihimizde katılımcılık konusunda esinlenebileceğimiz epey örnek var. 1970’lerde CHP’li belediyelerin sürdürdüğü halkçı-toplumcu belediyecilik birçok yönden katılımcı pratikler geliştirmiştir. Keza, 12 Eylül’ün kara propagandası nedeniyle gölgede kalan Fatsa örneği, bugün dahi dikkatle incelenmesi gereken özellikler içermektedir. Ankara’da Karayalçın döneminde birlikte karar almayı önemseyen planlama süreçleri sonunda Batıkent, Portakal Çiçeği Vadisi gibi çok başarılı yeni yerleşmeler ortaya çıkmıştır.

Dünya ölçeğinde ise en bilinen katılımcı yerel yönetim modeli Brezilya’da ortaya çıkan “katılımcı bütçe”dir. 1989’da Porte Alegre kentinde İşçi Partisi’nden belediye başkanı seçilen Olivio Dutro’nın başlattığı ve 1993’de Tarso Genro’nun derinleştirerek sürdürdüğü yönetim - toplum ilişkisinin demokratikleşmesini amaçlayan “katılımcı bütçe” süreci, kısa sürede yaygınlaşarak dünyadaki birçok kentin model aldığı bir uygulama haline geldi.

Porte Alegre deneyimi, katılımın oy vermekten ibaret olduğu geleneksel yönetme biçimlerinden radikal bir kopuş oluşturdu. Her beş yılda bir yöneticilerini seçen, sonra sahneden çekilen yurttaş, katılımcı bütçede kamu yönetiminin etkin öznesi halini aldı, devlet dışında yeni bir kamusal - siyasal alan yarattı. O zamandan atılan demokratik tohumların sonucunda bugün Brezilya’da İşçi Partisi’nin iktidara gelebildi.

Bütün bu örneklerden ilham almalıyız, kentsel demokrasi için günümüz koşullarına uygun yeni yöntemler de geliştirebilmeliyiz. Dijital ağların yaygınlaşması katılım ve demokrasi için bize yeni olanaklar sunuyor; bunlardan da yararlanmalıyız.

 
Tartışma yarattı: Arapça soruya Türkçe tercüme istedi!
 
Başkan Eşki’den 5 günde 5 mahalle ziyareti
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
MHP’nin yeni parti programında laiklik vurgusu!
MHP'nin yeni parti programında, “laiklik, milli birlik ve bütünlük ile ...
CHP'li Yücel: Bazı belediyeler giderayak talan edilmiş
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, "Kazandığımız ...
CHP'li Aslanoğlu'ndan Vali Elban'ın 'meydanlara davet' çağrısına destek!
CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, İzmirlileri 23 Nisan Ulusal Egemenlik ...
 
Bahçeli'den DEM Parti'ye kapatma davası çıkışı!
DEM Parti hakkında kapatma davası açılmasını isteyen Bahçeli, “DEM Parti ...
Dervişoğlu'ndan 'emanetçi başkan mı olacaksınız?' sorusuna yanıt!
İYİ Parti'de olağanüstü kurultaya geri sayım sürüyor. 27 Nisan'da gerçekleştirilecek ...
Saygılı’dan 23 Nisan sözleri: Atatürk’ün mesajını iyi kavramak gerekiyor!
AK Parti İzmir İl Başkanı Bilal Saygılı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve ...
 
CHP İzmir’de o ilçede masada ‘olağanüstü kongre' var!
Meclis komisyonları ve özel kalem müdürü konusundaki belirleme nedeniyle ...
Erken seçim açıklaması: Böyle giderlerse…
CHP lideri Özgür Özel, erken seçime ilişkin olarak "Millet erken seçim ...
Erdoğan'dan 12 yıl sonra ilk kez Irak'a ziyaret
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12 yıl sonra ilk kez Irak'ı ziyaret edecek. Günübirlik ...
 
RÖPORTAJLAR
ÇOK OKUNANLAR
FACEBOOK'TA GERÇEK İZMİR
TWITTER'DA GERÇEK İZMİR
YAZARLAR
Sercan Avcı
İzmir'de CHP'li başkanların 3 sınavı
İlker Ağın
Atatürk ve tarım
Seray Akın
Otomobilin neyi eksik? Onun da tarihi var...
Dr. Tuncay Filiz
Hipertansiyon
ÇOK YORUMLANANLAR
Gerçek İzmir
KünyeKünye Ä°letiÅŸimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri